Sayfalar

22 Mayıs 2014 Perşembe

TİYATROYLA

Uzun zamandır ilk kez tüm günü etkinlikle geçirdim dün. Normal hayata bir şekilde geri dönmek gerekiyor, yoksa ruh sağlığımızdan olacağız. Takip ettiğim etkinlik bülteninde alışveriş merkezlerinden birinde "Çiçek Festivali" nedeniyle Japon ikebana sanatçısı Kaoruko Sugimoto'nun bir gösteri yapacağını duyunca uzak falan demedim, atladım otobüse gittim. Hep merak ettiğim bir şeydi ikebana, ne menem oluyormuş bir göreyim dedim.

Ben ulaştığımda Kaoruko hanım ilk düzenlemesini yapıp bitirmişti bile, bir köşeye iliştim ve ikinci düzenlemeyi izlemeye başladım.


Şimdi açık söylemek gerekirse biraz gülesim geldi, biraz da hayal kırıklığına uğradım. 3 çiçeğin sapını 3 dakikada kesip reveransla saksıya yerleştirme olayını-Japon geleneklerine hakaret etmek istemem haşa da-biraz zorlama buldum. O çiçekleri vazoya ben o şekilde yerleştirmeye kalksam annem "ne uyuşuksun" deyip elimden kaparak atardı suyun içine :) Şaka bir yana sanırım çok kompleks bir düzenleme yapmadı zaman darlığı nedeniyle ben de o nedenle hayal kırıklığına uğradım. Yukarıdaki ikebana geleneksel usulde olanmış, diğer modern düzenlemelerin bizim bildiğimiz çiçekçi düzenlemelerinden pek farkı yoktu. Aşağıdaki de Türk-Japon dostluğu adına yapıldı kırmızı-beyaz karanfillerle, bayrakların rengine atfen:


Gösteri bitip Kaoruko hanım selamını da verince ayrıldım oradan ve gelmişken biraz alışveriş yaptım. Akşam da "5. Antalya Tiyatro Festivali" kapsamında izleyeceğim ilk oyuna gittim.


Anton Çehov'un "Üç Kız Kardeş" isimli ünlü oyununu İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncularından izledik. Mehmet Birkiye'nin sahneye koyduğu oyunun salonun akustiğinden kaynaklandığını düşündüğüm en büyük kusuru sesti. Konuşmaların çoğunu anlamadık. Keşke bir yaka mikrofonu kullanılsaydı. Dekor ve özellikle giysiler iyi, oyunculuklar başarılıydı. Tek anlam veremediğim oyun içinde turna olarak sözü geçen ve metafor olan kuşların tavandan sarkan dekorda leylek olarak kullanılmasıydı.


Görsel: Buradan

Aksaklıklara rağmen içinde yaşadıkları taşra kasabasından sıkılıp Moskova'ya yerleşme hayalleri kuran üç kız kardeşin öyküsünün anlatıldığı oyun günlerdir kararan ruhumuza sanatın ışığını tuttu. Bugün sırada Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'ndan "Rumuz Goncagül" var, haydi bakalım rastgele...

5 yorum:

  1. ah ''Rumuz: Goncagül'' e bayılırım.İkebana deyince tek aklıma gelen Irvin Yalom'un Divan adlı kitabındaki ikebanacı kadın... Kocasına ikebanalarla mesajlar bırakırdı...

    YanıtlaSil
  2. ah ''Rumuz: Goncagül'' e bayılırım.İkebana deyince tek aklıma gelen Irvin Yalom'un Divan adlı kitabındaki ikebanacı kadın... Kocasına ikebanalarla mesajlar bırakırdı...

    YanıtlaSil
  3. hah hah hah çok sevdim yorumunu valla
    ben de annen gibi tez canlı olduğum için şekerim
    2 çiçek için o kadar yavaş yerleştirme hayatta yapamazdım :)))
    öptüm seni

    YanıtlaSil
  4. Merhaba Leylak Dalı, meditasyon ile ilgili bir yazı okurken Ikebana'nın aktif meditasyon yöntemlerinden biri olduğunu öğrendim. Yani aslında seyirlik bir olay değil. İçten yaşanan bir deneyim olması sebebiyle hayal kırıklığı yaratması çok normal. Söylemek istedim. :)

    YanıtlaSil
  5. İkebana ya yüklenecektim ama @küçük Joe 'nun yorumundan sonra anladım ki suç organizatörlerin.

    YanıtlaSil