"Haftaya Bakış" deyince aklıma geldi, gençlik yıllarımda ve TV'nin gençlik yıllarında tek kanallı yayın "Güne Bakış" isimli bir haber programıyla sona ererdi. Sunucusu Can Akbel idi ve saçları dökülmüş olduğu için programın adı halk arasında "Kele Bakış" olarak telaffuz edilirdi. Ne alaka demeyin, öyle birdenbire hatırlayıverdim işte, Can Akbel'in kulakları çınlasın.
Efendim bu hafta "İmza: Kızın"la yatıp "İmza: Kızın"la kalktığımız için hafta içi dökümümü yapamamışım size, geç olmadan, hafta bitmeden bir özet geçivereyim. Hayli yoğun ve hareketli bir hafta geçirdim. Kitabın piyasaya çıkmış olmasının sevincine bir sürü etkinlik karıştı. Perşembe günü haftanın 2. sinema etkinliği olarak James Bond'un son filmi "Skyfall"ı izlemeye gittim. Özlemişim 007 biraderimizi. Benim için Bondların Bond'u her zaman ve daima Sean Connery olsa da Daniel Craig'de hiç fena bir Bond değildi doğrusu, üstelik çok şıktı her zamanki gibi.
Film hakkında bilgi vermeyeceğim, haliyle aksiyonun bol olduğu bir Bond filmi deyip geçeceğim, arzu eden gidip izlesin, ben beğendim, özellikle jeneriğe ve her iki Bond kızına da bayıldım.
Sinemada üç saatlik Bond filmi yetmemiş olacak ki ertesi gün evde, fırsat bulup bir türlü izleyemediğim yine aynı uzunluktaki "Cinema Paradiso"yu izledim ve bugüne kadar izlememiş olduğum için fena halde yerindim.
Cumartesi günü 7. sanattan tiyatroya geçiş yaptım ve uğruna alınmış opera biletlerimi gözden çıkardığım İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun turne oyunu "Antigone"ye gittim. Oyun öncesi yanyana iki gişenin birinden tiyatro, birinden opera biletlerimi teslim aldım ve opera biletlerimden özür dileyip tiyatro salonuna daldım.
Kenan Işığın yönetmenliğini üstlendiği ve Suna Selen, Atilla Olgaç, Gözde Okur, Barış Bağcı gibi oyuncuların rol aldığı "Antigone" Sophokles'in bir trajedisinden günümüze uyarlanmış. Zaten eserdeki olayların da günümüzden pek farkı olmadığı kesin. 1,5 saatin sonunda iyi kotarılmış bir oyun seyretmenin keyfiyle salondan çıkınca biraz gecikmeli de olsa "Figaro'nun Düğünü"nü de izleyebileceğimizi farkettik, başlayalı yarım saat bile olmamıştı çünkü. İkinci yarıyı beklemek niyetindeydik ama görevli bize torpil yaptı ve yavaşça personel kapısından içeri alıverdi. En arkadaki koltuklara yerleştik ve bir daha da yerimizi değiştirmedik.
Görsel: Buradan
Cherubini'nin eseri olan Figaro'nun Düğünü operasını şef Gaetano Soliman yönetiyor ve başlıca rolleri soprano Nurdan Küçükekmekçi ile tenor Umut Akça paylaşıyordu. Eğlenceli bir opera idi, lakin tiyatro oyununun arkasından izlediğimiz ve hayli de uzun olduğu için çıkışta hafif tertip sersemlemiş durumdaydık. Eve gelip kahve-çay içerek Oya Baydar'ın son romanı "O Muhteşem Hayatınız"ı bitirip günü nihayetlendirdim.
Bunca okuma ve yüksek sesli etkinliğin üstüne Pazar sabahına göz kanlanması ve başağrısı ile uyandım ama yılmadım. Ev yapımı kırma zeytinli kahvaltının ardından blogger arkadaşım Vladimir'in yeni yayınlanan kitabı "Gölge Falı"na başladım. Neredeyse üçte birini okudum ve okuduğum kadarıyla çok sevdim. Kitabı bitirince daha detaylı bir tanıtım yazacağım. Öğleden sonra ise 13.Antalya Piyano Festivali kapsamındaki Genç Yetenekler Konseri'ne gittim.
Yaşları 15 ile 18 arasında değişen 4 genç yetenek, piyano eğitimcisi Kamuran Gündemir anısına sahne aldılar ve bize Liszt'ten Chopin'e, Rachmaninof'dan Schubert'e, Scriabin'den Brahms'a uzanan geniş bir yelpazeye yayılmış harika bir müzik ziyafeti çektiler. Can Çakmur, Cem Esen, Victor Maslov ve Merve Akyıldız'ın gelecekleri çok parlak görünüyor, yolları açık olsun.
Efendim bunca batıya dönük etkinliğe Anadolu'nun bağrından kopup gelmiş bir kapanış yapalım dedik ve "Herşey aslına rücû eder" sözünü boşa çıkartmamak için hemen yakındaki Cam Piramit'te açılmış "Yöresel Ürünler Fuarı"na uğradık. Şu anda kahve eşliğinde son olarak aşağıdaki etkinliği gerçekleştirmekteyim: Muhteşem final :)
Buraya kadar dayanma sabrını gösterdiyseniz teşekkür eder, "İmza: Kızın"ı okuyunuz, okutturunuz derim. Yeni haftanız güpgüzel olsun...