Sayfalar

17 Nisan 2012 Salı

CANERİĞİNİN DAYANILMAZ CAZİBESİ


Bahar doludizgin sürmekte atını Antalya'da. Narenciye ağaçları çiçeklendi, sokaklar mis kokuyor. Bir ağacın saltanatı biterken öbürününkü başlıyor. Hafta sonu yağan yağmur Kıbrıs akasyalarının ponponlarını yıkayıp yerlerde sarı su birikintileri oluştururken süslenme sırası alev ağaçlarına, fırça çalılarına geldi. Çok geçmez gülibrişimler de başlar. Yalancı orkidelerin şenliğini kaçırmışım bile, dün sokağın birinde üzerinde tek-tük kalmış çiçekleriyle bolca yapraklanmış bir tane gördüm ki bu zamanının geçtiğine işarettir. Eh ne yapalım solan solar, kalan çiçekler bizimdir.

Sadece ağaçlara gelmez ki bahar, pazarlara, manavlara da gelir. Dün girdiğim markette küçük bir kasanın içinde yeni gelin edasıyla süzülen yemyeşil erikler göz kırptılar bana, lakin öyle kocaman bir yüzgörümlüğü istediler ki "Uğurlar olsun canım" dedim, "yarın üç kuruşa pazarlara düşersin, yüzüne bakan olmaz, kasıl dur orada, aşeren hamileler dışında sana yüz veren olmaz nasılsa bu fiyata". 

Erik dedim de aklıma geldi, yıllar öncesinden çok komik bir canerikli anım vardır benim aklıma geldikçe güldüğüm ve böyle birşeyi nasıl yapabildiğimize şaştığım. Sanırım ortaokulun ilk yılındaydım. Halam tiyatro bileti almış beni ve anneannemi tiyatroya davet etti. Oyunu bile netlikle hatırlıyorum; "Hırsızlar Balosu". Başoyuncusu da şimdi aşırı kilo alıp kel ve göbekli yaşlı bir adama dönüşen, o zamanlar ise bana son derece yakışıklı gelen Enis Fosforoğlu. Tiyatroya gidilirken özenilen yıllar, erkekler takım elbise-kravatlı, kadınlar abiye giysili, saçlar başlar kuaförden çıkma (o zamanlar fön çekilmez mizanpli yapılırdı), salona genel bir şıklık ve ağır bir hava hakim. Girişteki vestiyere numara karşılığı kürkler, paltolar emanet edilmiş, fuayedeki barda içki alan izleyiciler var falan, yani kısacası elit bir ortam. Şimdiki tiyatro izleyicisiyle(ben de dahil) alakası olmayan bir kitle. Neyse oyun başladı, biz en ön sıranın en ortasındayız üçümüz. Sahne tabak gibi karşımızda, Enis Fosforoğlu dik yakalı siyah kazağı, dar siyah pantolonu ve hırsız imajını güçlendiren siyah maskesiyle döktürmekte. Az zorlasak çıkmaya başlayan sakalının tellerini göreceğiz, o derece yakınız yani. Dalmış oyunu izlerken anneannem sol yanımdan dürttü, dönüp baktım dolma parmaklarını kırmızı taşlı bir yüzüğün süslediği tombul eli yengemden kalma büzgülü, kocaman siyah çantasının içinde. "Ne oldu" dercesine yüzüne bakınca o el avucu kapalı olarak çantanın içinden çıktı, aramızdaki koltukta oturan halamın kucağından sessizce geçti ve yavaşca benim kucağıma süzülüp elimin içine 7-8 kadar caneriği bıraktı. Mevsimlerden bahar, aylardan Nisan başı, caneriğinin en turfanda zamanı, benim en sevdiğim şey caneriği ve henüz hiç siftah yapmamışım. O karanlıkta bile sahneden süzülen ışıkla yeşil yeşil öyle bir parlıyorlar ki can dayanmaz. Adı da o yüzden caneriği olsa gerek:) Ne yapacağımı bilemeden halamın yüzüne baktım, o da bana baktı, aramızda sözsüz bir dayanışma gelişti ve içimizden sahnede ter döken Enis Fosforoğlu'na bir özür göndererek ilk eriği ağzımıza attık. Attık atmasına da muhallebi değil ki bu mubarek sessizce yiyesin. Bir çiğneyip bir birbirimize bakıyoruz, halam yavaşça soruyor: "Çatırtısı duyuluyor mu?". Anneannemin dünya umurunda değil, ağzı oynayıp duruyor, götürüyor erikleri, eh ses gelmediğine göre belli ki duyulmuyor, o zaman hücum:) Böyle böyle utana-sıkıla endişe içinde bir kilo eriği yedik. Haydi ben çocuk sayılırım daha, anneannem de yaşlı ama halam aklı başında kadın ne demeye bize uydu, bilemedim. Caneriğinin dayanılmaz cazibesi bu olsa gerek. Enis Bey halimizi farkettiyse ağzının sularını zor zaptetmiştir muhtemelen. Bunca zaman geçti, bu yaptığım şeyden hala utanırım ve olur a Enis Fosforoğlu bu yazıyı kazara okursa ondan ve sahne arkadaşlarından gecikmiş bir özür dilerim:))

17 yorum:

  1. ay ilahi çok hoşsunuz
    adamcağız sahnede zor oynamıştır oyununu
    dişleri kamışarak
    can eriği vardı karşı bahçemizde
    ama öyle böyle değil iri ve sulu
    ve bahçenin sahibi teyze bize vermezdi
    biz çocuklar taş atıp düşürüp yerdik
    bizi yakalayınca peşimizden kovalardı
    hah hah hah

    YanıtlaSil
  2. Anneannemin erik ağacı geldi aklıma. muhteşemdi. ve maalesef kurudu :(

    YanıtlaSil
  3. Leylağım,
    Yarın sabah yola vakitli çıkmayı becerirsem, sana bir sürprizim olacak!
    :))

    YanıtlaSil
  4. Çok hoş bir anı gerçekten. Zevkle okudum. Canını seven benim karşımda erik yemesin. Mesai arkadaşlarım iyi bilir. Canavara dönüşüyorum. Çığlıklar atıyorum. İyi ki çocuklar etrafımda yok artık.
    Benim için erik ağaçta çiçek.
    Bu kadar zarif doğan bir canlı sonra nasıl bu kadar ekşir ve tatsızlaşır ki :))

    YanıtlaSil
  5. Can eriği bizim oraların da 1 numarasıdır ! Ağzım sulandı şimdi :))
    Bu arada Fıratların geleli 5-6 gün oldu.Haber veremediğim için üzgünüm .Bikaçgündür rahatsızdım ,yoğun geçen günlerin ardından eve gelince kendimi koltuğa atmaktan başka bişey yapamadım. Ashley heyecanla fıratlarına kavuşmayı bekliyor :)Tekrardan çok teşekkür ederiz ;)

    YanıtlaSil
  6. Erik mevsimi, bu havlar çok güzel, bu haftalar... Ben bayılıyorum ya da.

    http://chocolat-au-lait-delicieux.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  7. Bu nasıl bir anı Leylakcım, beni çok güldürdünüz yine, gerçekten de siz nasıl böyle birşey yaptınız aklım almadı, başkası anlatsa inanmazdım:)))))Çok hoş çok, ne tatlı bir halanız varmış...

    YanıtlaSil
  8. Baykuş Gözüyle,
    Sorma, aklıma her geldiğinde hem utandığım hem de çok güldüğüm bir anıdır. Tiyatroda erik yemek ve ben, mazallah:)) Ne yapayım beni büyükler ayarttı:))

    YanıtlaSil
  9. Excellent Chocolat,
    Yok sadece siz değil çoğunluk bayılıyordur eminim hem bahara, hem eriğe:)

    YanıtlaSil
  10. Red Riding Hood,
    Can erik sevmeyen bir Asucum var galiba:))
    Teşekküre değecek birşey değil, Ashley sevinsin yeter:))

    YanıtlaSil
  11. Asucum,
    Bu yazıyı yazarken yorumunu tahmin etmedim desem yalan olur. Şimdi gelir Asudan ekşi bir yorum dedim:)) Biliyorum erikle aranızdaki büyük aşkı:)))
    Neyse yanında yemeyiz söz ama ucuzlasın da bolca yiyelim senden gizli:))

    YanıtlaSil
  12. Ekmekçim,
    Sürprizi tahmin ediyor ve merakla bekliyorum ama kendini zorlama e mi:))

    YanıtlaSil
  13. Nilhan,
    Off yazık olmuş ağaca:(

    YanıtlaSil
  14. Maviannem,
    Gerçekten, adam sahneden iner ve biraz da bana verin dermiş mesela:)))

    YanıtlaSil
  15. Araya kaynak yapayım ve ben de bir can erik hikayesi anlatayım. Ben çocukluğumdan beri dişlerim kamaştığı için erik yemem, sevmem. Bu sebepten mutfak alışverişini ben yaptığım için eve de erik almam. Bir gün bizim Kem küçük, yuvaya gidiyor, akşam eve geldi dedi ki: Anne bugün okulda bize çok güzel bir şey verdiler. Böyle yeşil, yuvarlak, pinpon topuna benziyor ama daha küçük. Adına da "erik" diyorlarmış.
    Öyle yani...

    YanıtlaSil
  16. Selgin,
    Bu da iyiymiş, çocuğa eriğe hasret bırakmışın yahu:)) Asunun bir benzeri daha bulundu, haydi bakalım. Erik sevmeyenler parmak kaldırsın:))

    YanıtlaSil
  17. cok hos bir ani gercekten. canerigine can dayanmaz cok dogru :) hele ben buralarda nasil özlüyorum onu..ogluma hamileyken cok asermistim, hatta pazarlarda elime hakim olamaz her tezgahdan bir tane ala ala yoluma devam ederdim, herhalde hamileyim diye de pazarcilar ses cikaramiyorlardi, yoksa ne ayip ama hakim olamiyordum iste :)

    YanıtlaSil