Sayfalar

8 Nisan 2011 Cuma

LALE DEVRİ 2

İkinci günümüzün ilk durağı  Hamamönü idi. Adını 15.yüzyılda yapılmış bir külliyenin içinde yer alan tarihi Karacabey Hamamı'ndan alan semt bağlı olduğu belediye tarafından 2-3 yıldır restore edilmekte idi. On yıl önce adeta teneke mahalle görünümünde olan mekan restorasyon sonrası gerçekten görmeye değecek hale geldi. Biz de bu yenilenmiş sokaklarda dolaşarak tarihi dokuyu hissettik.


 

Benim niyetim yukarıdaki fotoğrafta tabelasını gördüğünüz Gül Bahçe Tuana'da "Orolet" içmekti ama Lale Hamamönü Sanat Merkezi'nin bahçesindeki hasır tabureli çay ocağını ve karanfilli sigarası eşliğinde kahveyi tercih etti. Kahvelerimizi içerken hafiften başlayan yağmur Üsküdar'lı güzelimizi ıslatmasın diye şemsiye korumasına aldık. Zaten kahvelerimizle birlikte yağmur da bitti. Biz de Mehmet Akif'in müze evini ya da bilinen adıyla Tacettin Dergahını ziyarete gittik. İstiklal Marşı'nın yazıldığı bu kutu gibi evi gezdikten sonra aç karnımızı doyurmak için hemen karşıdaki konakta hizmet veren Liva Bistro'ya daldık. Bahçesini 160 yıllık bir palamut meşesinin süslediği tarihi konakta önce yemeklerimizi seçtik, ben yenilenme programım nedeniyle zeytinyağlı bir tabağı tercih ederken Lale ve Gamze'nin Ankara mutfağından seçtikleri yemekler kapaklı bakır kuşhanelerde servis edildi. Yemekler lezzetli, dekor güzel, ortam ferahtı da bir de arkamızdaki masada oturan birkaç Tıp fakültesi öğrencisi girecekleri Jinekoloji sınavına yüksek sesle hazırlanıyor olmasalardı keşke:)



Bu gördüğünüz kapıların ne olduğunu tahmin etmişsinizdir sanırım. Konağın konseptine uygun olarak WC'ler "Ayakyolu" olarak isimlendirilmiş ve erkek-kadın ayrımı da yemeni ve kasket ile yapılmıştı.


Hamamönü gezmesini bitirip karnımızı da doyurduktan sonra Anıtkabir'e doğru yola düştük. Anıtkabir ziyaretimize sevgili blogger arkadaşımız Hüznün Tadı da katıldı. Aslanlı Yoldan başlayan gezimiz, kuleler, mozole, müzeyi de kapsayarak devam etti ve kafeteryada sona erdi. Ve biz kafeteryada çaylarımızı içerken dünkü yağdığı saatte başlayan sağanak dışarı çıktığımızda kesilerek bir kez daha teşekküre hak kazandı. Yukarıdaki saksıdaki lalelere gelince; Lale'nin ziyareti düşünülerek dikildiğini tahmin ediyorum, zaten o da önünde fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedi:) Anıtkabir sonrası ufak bir Kızılay turu yaptık, Lale merak ettiği Dost Kitabevi'ni dolaştı, Ankara simitleri aldık ve Lale'nin ağrımaya başlayan dizi zorlasa da yürüyerek eve ulaştık.


Günün bittiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Akşam programında Küçük Tiyatro'da "Soğuk Bir Berlin Gecesi" isimli oyunu izlemek vardı. Vitraylarla bezeli oval kubbeli tavanı mücevher kakılmış bir meyve tabağını andıran Cumhuriyetle yaşıt Küçük Tiyatro'nun koltuklarına yerleşip harika dekorlu oyunu seyrettik. Almanya'da yıllardır yaşasa da yabancı olmaktan kurtulamayan Tarık'ın aşkını, şüphelerini, yalnızlığını, dışlanmışlığını ve bunun yarattığı psikopatlığını Olcay Kavuzlu son derece başarıyla canlandırıyordu. Çok beğenerek, yer yer irkilerek ve etkilenerek izledik. Böylece ikinci günümüzü de keyifle noktalamış olduk, devamı gelecek sayıda...

1 yorum:

  1. ne güzel yerler gezmişsiniz yanınızda olmak isterdim .aslında Ankara bize çokta uzak değil ama zaman ayarlamak bir türlü nasip olmuyor.neyse canım yediğiniz içtiğiniz sizin olsun teşekkür ederiz gördüğünüz güzellikleride anlatmışsınız :)

    sevgiler mutlu hafta sonları:):)

    YanıtlaSil