Sayfalar

16 Ekim 2010 Cumartesi

YAĞMURDA YÜRÜYÜŞ

Tüm gün bir durup bir yağan, arada fena halde coşan yağmura rağmen Ekmekçi'min sözünü tutup bilgisayarın başından kalktım ve açıkhavaya attım kendimi. Keyifliydi dışarda olmak, bir de şemsiyeyi kendi kendine havada tutan bir düzenek icat edilse de zavallı carpal tunnelli ellerim uyuşup durmasa daha da keyifli olacak.

Fotoğraftaki Yüksel Caddesi; devasa akasya ağaçları, gölgeli kaldırımları ve her an cıvıldayan kalabalığıyla çeker insanı. Sol yandaki mavi parmaklık Mimar Kemaleddin'in eseri Mimar Kemal İlköğretim Okulu'nun bahçesine ait, pek güzel bir yapıdır. Ankaralı ünlülerin çoğu ilkokulu orada okumuşlardır. Tam önünden geçerken zili ötmeye başladı, önce "Für Elise", ardından "9.Senfoni". Aman ürktüm, emekli olduğum okulun zilinin tıpkısı, ödüm koptu öğrenciler gelip "Dersiniz var hocam" diyecekler diye. Pek de çirkin çalar, rezil eder güzelim parçaları, zavallı Beethoven'in kemikleri sızlıyordur kesin bu zilleri duyuyorsa.

Yağmur şiddetlendiğinde caddenin düzenleme nedeniyle kapatılan bölümüne gelmiştim, ayak bileklerine kadar çamur ve su içindeydi heryer. Yaz başında başladı bu düzenleme, neredeyse 6 ay olacak daha küçücük bir sokak tamamlanabildi. Leş gibi çamura bulanarak gireceğim dükkana zor attım kendimi, bu işi bu kadar uzatıp kışı bulduranlar da epey hayır dua aldılar benden sevabına. Kitapçının önünde 4-5 yaşlarında bir çocuk saçağın altına dikilmiş, elinde bir ağız mızıkası "dürülü dürüli" den müteşekkil kakafonik bir ses çıkararak para toplamak adına duygu sömürüsü yapmaktaydı ama o kadar şirindi ki anlatamam. Kirloz yanakları tombul, gözleri ışıl ışıl, sümüklü burnu da küçücüktü. Yağmurun şiddetinden makineyi çıkarıp fotoğraflayamadım ama elbet bir gün yakalarım bir pozunu.

Karşıya geçmek için kulladığım üst geçidin suyla dolmuş merdivenlerinden birinde bir yazı dikkatimi çekti, durup okudum:
"Hayatı tesbih gibi düşünüyorum
Kimi zaman çekiyorum
Kimi zaman sallıyorum"
E güzel, sokağın felsefesine hayranım zaten.

Islak ama temiz havayla açılmış olarak eve gelip hemen bir çay demledim, Ankara simidi eşliğinde "Kirpinin Zerafeti" kitabından uyarlanmış ve "Yaşamaya Değer" gibi saçma bir isim layık görülmüş filmi izledim ve çok beğendim. Zaten kitabına da bayılmıştım, filmi de gayet güzel olmuş, gönlüm bir umut farklı bir son beklese de olmadı, kader utansın.

Sizlere güzel bir hafta sonu diler ve ayrılırım huzurdan...

10 yorum:

  1. Severim ben de yağmuru.Ne iyi etmişsin çıkmakla.Burda da yağdı dün ama çok geç vakitti gözüm yemedi çıkmayı.Balkonda oturdum biraz o bile yetti.

    YanıtlaSil
  2. Bence de güzel bir filmdi:)ama işte kitabı okuyunca insan ,her satırın peşine düşüyor yine de..Yağmurlu bir güne yakışmış film keyfiniz.Fİlmdeki çay seromonisi eşlik etmiş sizinde çay keyfiniz,üstüne bir de simit:)

    YanıtlaSil
  3. en sevdiğim hava. sen de öyle güzel anlatıyorsun ki ankara'yı sevesim geliyor yahu.

    ben bu havalarda asla sokağa çıkmıyorum hatta özellikle yatağımdan çıkmıyorum. bugün de öyle geçti. öyle mutluyum ki. doktorum bu havaları bu kadar sevmemi asosyalliğime bağlamıştı zamanında zaten. doğa, evden dışarı çıkmayıp kendime hapsolayım diye bir bahane veriyormuş bana :) afferin doğaya...

    YanıtlaSil
  4. Çok keyifli bir heyecanla uyandım bu sabah:) Nedenini bir siz bir de ben biliyorum, ne güzel:)

    Kirpinin Zerafeti'nin filmi (O saçma ismi kullanmayı reddediyorum gördüğümden beri) benim de sevdiğim bir film olmuştu. Paloma'dan çok, Renee ve Bay Kakuro tam hayalimde canlandırdığım karşılıklarını bulmuşlardı filmde. Kendisine en yakışacak havada izlemişiniz:)

    Çok alakasız olacak ama çay simit deyince aklıma geldi. Üniversitedeyken İzmir'den gelen bir arkadaşım vardı, yurtta kalmaz çoğunlukla gelir bizde kalırdı, o günlerde okuldan gelirken bizim evin yakınında harika simitler yapan fırından simitlerimizi alır, eve girer girmez çay demler ve saatlerce simit, peynir, çay üçlüsüyle muhabbet kakara kikiri yapardık. Ama ne eğlenirdik o sofranın başında, nedenli nedensiz nasıl gülerdik saatlerce. Okul bitince İzmir'e döndü arkadaşım, geçen gün mesaj atmış, o çaylı simitli akşamüstlerimizi nasıl özledim bir bilsen diye.. Bunu size niye yazdım? Bilmem, içimden geldi:))
    sevgiler

    YanıtlaSil
  5. Ankara kitapçılar,sokaklar,yağmur bir de simit..Kestaneninde eşlik ettiği olur artık bu dediklerime..Keyfini çıkarın

    YanıtlaSil
  6. Leylak'ım benim :)
    Ben de sana güpgüzel,bol okumalı gezmeli,az ağrılı bir haftasonu diliyorum. Öptümmmm.

    YanıtlaSil
  7. Bugün biz de de yağmur var birazdan şemsiyemi alıp vuracağım yollara kendimi :)Kirpinin zerafeti okunmayı bekliyor sırada..

    YanıtlaSil
  8. çok sevmiştim o filmi de kitabı da... Neyseki filmde hayal kırıklığına uğramamıştım. Çünkü kitapdan uyarlanan senaryolar beni hep hayal kırıklığına uğratmıştır.
    Yüksel Caddesi, Tunalı Hilmi falan yazıyordun ya, ne kadar yabancı kalmışım Ankara'ya... hep bir günlük iki günlük ya da geçerken uğranılmış bir yer olmuş benim için. Benim Ankara ile barışmam lazım:))

    Öptüm çook ben bu gün Beyoğlu civarlarındayım büyük bir olasılıkla.

    YanıtlaSil
  9. Saygıdeger arkadaşım; bloguma yaptığınız zarif yoruma bizzat gelerek teşekkür etmek istedim.Paylaşımda bir okadar güzel,elleriniz dert görmesin,sevgilerrrrr.....

    YanıtlaSil
  10. Ya ben filmi izleyenedğim gibi kitabı da okuyamadım.

    YanıtlaSil