Sayfalar

3 Eylül 2010 Cuma

METRO GÜNLÜĞÜ

En sevdiğim şeylerden biridir Metronun karşılıklı sıralarından birine yerleşip yolculuk boyunca insanları gözlemek. Günboyu ilk ve son istasyon arasında gidip gelebilirim, zerre canım sıkılmaz. Dün ne yazık ki son durağa kadar gidemedim ama ilginç tipler koleksiyonuma epey ekleme yaptım. İnsanlar dalgın ya da yorgun oldukları zaman kendilerini koyuveriyorlar, o gezmelik suratları ev haline dönüşüyor, işte o zaman onları izlemeye doyum olmuyor.

Sol yanımda iki kadın ve ergenlik yaşlarında bir delikanlı oturuyor. Delikanlı ya yorgun, ya sıkkın ya da başı ağrıyor. Çünkü alnını tutunma demirlerinden birine dayamış başını sürekli bir sağa bir sola hareket ettiriyor. Arada kendisini uyaran yanındaki kadınlara çemkirip devam ediyor kafa çevirme eylemine. O kadar hızlı yapıyor ki bu işi onu izlerken başımın döndüğünü hissediyor, başka yöne çeviriyorum bakışlarımı ve farkediyorum ki sadece ben değilim gence bakan. Tam karşımda ayakta duran kalın gümüş bilezikli kadın da gözlerini dikmiş takipte, lakin o kadar dikkatle bakıyor ki yüzü normal şartlarda arzu etmeyeceği bir şekle bürünmüş, dudaklar sarkmış, gözler devrilmiş, ağzının kenarlarında derin iki çizgi oluşmuş. Göz hizama denk gelen koltukta kucağında sarı-beyaz kasımpatılardan yapılmış kocaman çiçek buketini taşıyan bir kadın oturuyor. Buket çok şık, çiçeklerle uyumlu sarı kağıt ve beyaz tülle sarılı, irice sarı bir fiyonkla bağlanmış ve fiyongun ortasına yeşil yaprakları parlayan beyaz bir kasımpatı yerleştirilmiş. Buketin sahibi dalgın, gözlerini bir noktaya sabitlemiş arada bir aklına gelen şeye gülümseyerek kafa sallıyor. Kapının yanındaki sahanlıkta gürültücü bir kalabalık var, garip ve dekolte giyimli üç genç kız ile jöleli saçları özenle şekle sokulmuş dört delikanlı yüksek sesle konuşup kahkaha atıyorlar, arada bir de itişiyorlar ve bu nedenle sağa sola çarpıyorlar. Buketli kadının yanında oturan fötr şapkalı yaşlı adam ayıplayan gözlerle bakıp cıkcıklıyor ama nedense yüksek sesle uyarmaktan çekinir bir hali var. Sağ yanımda ayakta duran iki gençse cep telefonuyla oynuyorlar. Aralarındaki konuşmadan anladığım kadarıyla bir tanesi yeni almış telefonu ve bazı özelliklerini çözememiş diğeri ona yardımcı olmaya çalışıyor. Hiç canım sıkılmıyor keyifle etrafı izlemekteyim ama o da ne, ineceğim istasyona gelmişim. Kader utansın diyerek önümde dikilen adamdan izin istiyorum duymuyor. Tekrar söylüyorum yine duymuyor, tren hareket etmek üzere mecburen dürtüyorum ve "Pardon" diyorum. Gönülsüzce kenara çekilirken "Sığamadın mı, geç işte" diyor en kaba haliyle. Terslenecek vakit yok, can havliyle atıyorum kendimi son anda dışarıya, o sinirle pencereden bakıyorum görürsem en azından bakışlarımla döveyim diye ama kalabalıkta seçemiyorum. "Oruçludur, hoşgör" diye telkin ederek çıkıyorum merdivenlerden, hoşgörmesem ne yapacaksam...

Görsel: Buradan

8 yorum:

  1. Bayilirim bende metro gozlemlerine, ne farkli insanlar fakli hayatlar gorursun :)
    bu arada resime takildi gozum birden, nasil bos bir metro o oyle (gipta ettim) ve bir diger sey de herkes kisliklariyla oturuyor, mont giymis sasirdim nedense :) insan ne cabuk alisiyormus cevresindekine...

    YanıtlaSil
  2. bazen oturup insanları izlemek gerçekten keyifli oluyor..Bende çok izlerim hatta bazen izledikleriminde beni izlediğini fark ederim :)

    YanıtlaSil
  3. Harika anlatımınızla bir metro yolculuğu yaptırdınız bana da. Sevgiler, selamlar Begonvilli Ev'den.

    YanıtlaSil
  4. En azından bakışlarımla döveyim kısmına bayıldım:)

    YanıtlaSil
  5. Yazınız usta yazarların yolculuk betimlemelerini aratmıyor hocam. Kaleminize sağlık. Okurken gözümün önünde canlanıverdi yaşadıklarınız...

    Edebiyatla kalın...

    YanıtlaSil
  6. Eminim ki, bol vaktin, o insanlarla daha uzun bir arada kalma şansın olsa, derin tahlillere girecek, yaşamlarını tahayyül etmeye çalışacaksın. Ben hep buna hayıflanırım. Hatta bir-iki benzer yazım var 30 lu yaşlardan. (Halkalı-Sirkeci banliyö trenine ait) Tahmini yaşam öyküleri.
    Tabii senden okumak çok daha zevkli.
    Bu arada kışın biz palto mu giyerdik? Hatta kış diye bir mevsim mi vardı.İlk yorumcu çok haklı. Yadırgadım doğrusu.

    YanıtlaSil
  7. Ben de çok düşünürüm, kim bilir ne dertleri vardır, benim dert ettiklerim dert mi kalır, bebelerine istediklerini alabiliyorlar mıdır, karısı kocası mutlu mudur :))

    YanıtlaSil
  8. Ben de otobüs ve dolmuşlarda izlerim insanları :))

    YanıtlaSil