Sayfalar

6 Kasım 2009 Cuma

SOBALI GÜNLERDEN BİR ANI

Geçen günkü postlarımdan birinde "soba" dan bahsetmiş ve devamı gelecek demiştim. Havaların iyiden iyiye serinlediği şu günlerde sobalı günlere bir dönüş yapalım istedim.

Kok kömürünün yakıldığı döküm sobalar yerini yavaş yavaş yakılması daha kolay olan kovalı sobalara terkettiği sıralarda evlenmiş ve ilk tayin yerimiz Denizli'ye gitmiştik. Sonbaharın sonlarıydı ve biz henüz şehrin acemisiydik, evimizin acemisiydik, kısacası yaşam acemisiydik. Bir sobaya acilen ihtiyacımız vardı ve bu amaçla çarşıya çıktık. Birkaç yer dolaştıktan sonra büyükçe bir mağazada kahverengi emaye, üzerinde kabartma süsler olan kocaman bir soba gördük. Üzerinde yazan fiyat hayli tuzlu olunca gayri ihtiyari dudaklarımdan "Bu nasıl soba?" sözcükleri döküldü. Satıcı hemen atladı ve o sıralarda onun da henüz acemisi olduğum Denizli şivesiyle açıklamaya girişti: "Buu Filman (Flaman diye bir soba markası vardı) maaka govulu sobu, bunu aacen, bi doooducen, üstten bi yakcen, aaşama gadaa yancek gaari." Her ne kadar tam çözemesek de soba yakmanın teorisini öğrenmiş olarak çıktık mağazadan ve bütçemize daha uygun bir kovalı sobayı başka bir yerden alarak döndük eve. Bizim sobayla eve döndüğümüzü gören evsahibimiz hemen kapıya dayandı. Uzun yıllar yurtdışında çalışmış, şeytana pabucunu ters giydiren, cevval bir hatun olan evsahibimiz "Gülü gülü kullanın bakeem, ne yakceeniz sobuda?"sorusuyla bir giriş yaptı. "Kömür almayı düşünüyoruz" dedik. "Hah" dedi "İyi olcek hastanın doktur ayaaana geliimiş, ben çokça aldıydım kömürü, size verivereem gaari birazını, hem taşıma deeediniz olmaz." Diyorum ya acemiyiz, "Aman ne iyi kadın" dedik "Bizi kömür aramaktan da, eve kadar taşımaktan da kurtardı." Bir tonunu almak için anlaştık, parasını ödedik ve eve taşıdık. Bu işi bu kadar kolay hallettiğimiz için üstüne bir de sevindik.

Derken havalar soğudu ve biz önceden kurduğumuz sobamızı ilk kez yakmak üzere doldurduk ve ateşledik ama ne mümkün, yanmaz. Çıralar, kağıt parçaları para etmedi tutuşturmak için, gaz döktük tutuşturduk lakin başladı tütmeye. Isınmak için yaktığımız sobanın dumanını dağıtmak için kapıyı, pencereyi saatlerce açık tutarak daha beter üşüdük. 1-2 saatlik uğraşıdan sonra nihayet yanan, dumanı da dağılan sobanın başına geçtik keyifle. O yıllarda Denizli'de kiralık ev bulmak gerçekten zordu ve bir arkadaşımızın annesi aracılığıyla görmeden tuttuğumuz ev de bir mimari rezaletti. Tren kompartımanına benzeyen uzun salon 2 tane camekanlı kapı ile bölünüp işlevsiz bir hale getirilmişti. Kapıları çıkarıp iyi kötü hale yola koyduk ama kurduğumuz sobanın borusunun bacaya girebilmesi için oturduğumuz salonda uzun bir yol katetmesi, oradan antreye, antreden de yatak odasına geçip yaklaşık 10 metre uzatılması gerekiyordu, yaptık çaresiz. Neyse sobanın başına geçmiş nihayet ısınmanın tadını çıkarıyorduk ki tıp tıp bir damlama sesi arkasından da bir kurum kokusu gelmeye başladı. Nedir ne değildir diye araştırırken acı gerçekle karşılaştık. O kadar uzun bir boruyla sıcak odadan soğuğa geçen borudaki kömür dumanı yoğunlaşma yapıp heryere akmıştı. Bilhassa tam yan odaya geçen bölümün altında duran kitaplıktaki kitapların üzerinde yoğun bir akıntı vardı, yerler ve halıların üstündekiler de cabası. Günlerce akıntıyı kesmeye uğraştık ama nafile, boruların ek yerini birşeylerle sardık, altlarına kaplar koyup ilkelliğin en yoğununu yaşadık. Olayın asıl sebebini çözdüğümüzdeyse iş işten geçmişti. Hem tütmenin, hem zor tutuşmanın, hem akıntının ve hem de yeterince ısı vermemenin sebebi evsahibimizin acemiliğimizden yararlanıp bize kakaladığı kalitesiz kömürdü. Uyanık evsahibimizin attığı kazık sayesinde bütün bir kışı duman içinde, akan kurumları temizleyerek ve bir seferinde de soba içinde biriken gazın parlayıp saçlarımı ve yüzümü yakmasıyla çok büyük bir tehlikenin eşiğinden dönerek geçirdik. Ama yine de şanslıydık, evsahibimiz bizi sevmişti. Alt kattaki sevmediği kiracıya oynadığı oyunakıllara zarardı çünkü.

Sevmediği için evi boşaltmasını istediği fakat muvaffak olamadığı kiracıya fena takmıştı evsahibimiz hanım. Kendince çözümler üretmekteydi. Bir bahar günüydü, evdeydim. Bacanın olduğu duvardan bir takırtı geldi. Çok geçmedi kapı çalındı, açtım evsahibi: "Bacanızdan bi gürültü geedi mi bakeem?" dedi. "Evet" cevabını alınca da "E hadi ben gideem öööleyse" diyerek gitti. Bir anlam veremediğim bu davranışın sebebi ertesi gün belli olacaktı. Öğleye doğru kapı adeta kırılırcasına çaldı, açtığımda alt kattaki komşu saçı başı dağılmış halde, gözyaşları içinde çırpınıyordu: "Gee de evimin haline bak, heeşeyleeem battıııı". Aşağıya indiğimde gördüğüm manzara berbattı. Meğerse bacaların kime ait olduğunu taş atarak saptayan evsahibim kızdığı kiracının bacasından aşağı suyla kardığı bir teneke kurumu boca etmişti. Şeytani zekanın böylesine bir daha da denk gelmedim.

Tanrı hepinizi böyle evsahiplerinden korusun...

5 yorum:

  1. Şu an oturduğun sıcacık evinin huzur dolu köşesinde bunları anımsamak ne güzeldir kimbilir. Bu bloglar bize bu güzelliği yaşatıyor. Hey gidi günler , neler neler yaşadık demenin tadı da bir başka. Buram buram nostalji. Ben hiç soba yakmadım. Zaten bir tek Fatih'te sobamız vardı. Onu da önce annem sonra da ablam yaktı ve o da parlayan alevlerle kirpıklerini yüzünü yaktı.
    Denizli şivesi ile anlattıklarına bayıldım. O uzun borunun başınıza bir iç açacağı da belliydi doğrusu. Gençlikte, acemi evlilik yıllarında kim bilir daha ne hoş anıların vardır. Devamını, başkalarını bekliyor zevkle okuyorum.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Soba hikayesi başlığını görünce sıcacık kestaneli bir soba masalı hayal ederek okumaya başladım,ama o da ne?Ne manyaklar varmış memlekette.Neyse herşey geçmişte kalmış

    YanıtlaSil
  3. Aman diyim dağlara taşlara.
    Bu satırlar daha güzel hikayelerin habercisi sanırım. Ekranın karşısında böyle sohbet tadında içimizi ısıtmaya devam edeceksin değil mi ?
    :)

    YanıtlaSil
  4. Valla ben de 6 sene soba yaktım...temizliği zor gerçekten. Kaçıklık o zamandan varmış demek ki: birer kürek birer kürek gazeteye sarıp paketler hazırlar bir kenara dizerdim üst üste yassı şekilde. Sonra bir daha elim batmaz alıp atıverirdim sobaya..hey gidi günler..Şimdi ev yerden ısıtmalı..her gün yenilikler birbirini izliyor..

    YanıtlaSil
  5. Sobanın yeri bambaşka,klimayla bir türlü o sıcaklığı bulamadım.aramıyor değilim.onun telaşı hazırlığı bile bir başkaydı, etrafına toparladığı bizleri, şimdi klimalar, doğalgazlar toplayamıyor, herkes kendi odasında herkes ayrı bir alemde.eskilere gittik sayenizde, sıcak kış akşamları diliyorum.

    YanıtlaSil