Bir gün erken yazdığımın farkındayım ama yarın çok yoğun bir gün olacak benim için, yazamayabilirim fırsat bulup, hem de bugün Babalar Günü, 4 yıl önce Ağustos başında kaybettiğimiz babamı anmak istedim. Yeni bir şey yerine, 1. ölüm yıldönümünde onu anlattığım yazıyı ekleyeceğim buraya bir kez daha:
Bu dünyadan bir Naim Bey geçti. Gideli tam dört yıl oluyor...
Anadolu'nun ortasında, kışların çok soğuk geçtiği bir bozkır kasabasında, 6 çocuğun ikincisi olarak dünyaya geldiğinde Cumhuriyet 9 yaşına basmak üzereymiş. Daha yeni yürümeye başladığında dizanteri olmuş, hurafelere tapan komşuların "su vermeyin, hastalık azar" lafına bakan aile günlerce susuz bırakmış. Dehidrasyon yüzünden bitap düştüğünde toprak testinin üstündeki damlaları yalayınca "Nasılsa ölecek" diye acıyıp su vermeselermiş ömrü neredeyse başlamadan bitecekmiş.
O küçük kasabada ailesi için istasyonu gören bir tepenin eteğinde ev yapan demiryolcu babası hayatı boyunca gamdan azade yaşasa da ufku açık bir adammış, 6 çocuğunu da olanakları ölçüsünde okutmuş.
Ablasıyla birlikte okula başlasınlar diye yaşını büyütmek için mahkemeye başvurduğunda babası, zabıt katibi daktilo ile tıkırdarken o tıktıklarla büyüdüğünü sanmış.
Arada haylazlığı ihmal etmemiş, bir iddia uğruna trenin altına, rayların arasına yatıp üzerinden geçmesini beklemiş, haber alan babasından sıkı bir dayak yemiş.
İlkokul sonrasında yaşadığı yerde üst eğitim kurumu olmayınca Naim Bey Kayseri Ortaokulu'na yatılı yollanmış. Harçlığı postada geciktiği için alamadığı spor ayakkabı Okul-Aile Birliği tarafından karşılanmak istenince şiddetle karşı çıkmış, o kadar onuruna dokunmuş ki, öğretmenin her seferinde uyarması hilafına Beden Eğitimi derslerine harçlığı gelene kadar çıplak ayakla katılmış.
Yaz tatillerinde demiryolcu baba hem hayatı öğrensin, hem de harçlığını çıkarıp aile bütçesine katkıda bulunsun diye yapımı süren E5 karayolu inşaatına yollamış, gidiş o gidiş, dönene kadar ne arayan, ne soran olmuş neredeyse üç ay boyunca. Naim Bey bu ihmali hayatı boyunca unutamamış, bir çadırda, yaz sıcağında, toz toprak içinde, kendinden çok büyük işçilerle geçirdiği o süreyi "Kader yaşımda koca insanların arasına atıp bir kere bile arayıp sormadılar, başıma neler gelirdi, yine şansım varmış" diye ömür boyu sitemle anmış.
Ortaokul bitince amca oğlunun da okuduğu Sağlık Koleji'ne kayıt olmak için İstanbul'a gitmiş, yine yatılı olarak dört yıl boyunca öğrenim görmüş. Artık genç bir adammış, o yıllarını hep güzel anmış. Aç kaldıkları bir gün okul mutfağından ekmek aldıklarını fark eden aşçının şikayetiyle disiplin kuruluna gitmişler topluca, yönetmelikteki "Kazgandan hot be hot yemek aşırıp yemekten" diye başlayan madde nedeniyle uyarı cezası almışlar. Bu olay yıllarca aile arasında espri konusu olmuş.
Mezuniyet sonrası genç bir sağlık memuru olarak Emirdağ'a tayin olmuş. Ardından askerlik, İstanbul'da Rami Kışlası'nda yedek subay. Bir izin gününde Ankara'ya gidip babasının tavsiyesiyle asker arkadaşının kızını görmüş, annemi yani. Kız pervasız, "Hoş geldin abi" dedikten sonra yandaki odada bekleyen dikişine dönmüş. Lakin Naim Bey kızı gözüne kestirmiş. Babalar zaten razı, sözdü, nişandı derken askerlik bitmiş, düğün yapılmış. Bu arada Naim Bey'in Meriç'e tayini çıkmış. O elektriksiz, susuz sınır kasabasında çok güzel dostluklar kurup, hoş hatıralar ve 1,5 yaşında bir bebekle yeni tayin yerleri Karapınar'a göçmüşler.
Karapınar'da geçen yıllar kayınpederin ağır hastalığı üzerine sona ermiş, kayınvalide yalnız kalmasın diye Ankara'ya tayin istenmiş ve damadını çok seven kayınpeder adeta ölmek için onun gelişini beklemiş, eve girdiği günün akşamı veda etmiş bu dünyaya.
Birlikte yaşanan birkaç yıldan sonra sonunda bahçe içinde, minik bir eve taşınılmış çekirdek aile olarak. Naim Bey ince bıyıkları, dalgalı saçları ve ağzından düşmeyen sigarası ile o minik bahçede şarkılar söylermiş: "Kız sen ne güzelsin, sana gençler tapacaklar". Geceleri geç vakitlere kadar da kayıt olduğu Hukuk Fakültesi'ndeki derslerine çalışırmış. Gel gör ki, evlilik, çalışma hayatı, çocuk yürümemiş bu iş, kaydı silinmiş. "Üssü Mizan" denilen sınıf geçme sistemini ve onu bir puanı esirgeyerek sınıfta bırakan Anayasa Profesörünü hayatı boyunca affetmemiş. Salah Birsel'le aynı kaderi paylaştığından haberi yokmuş tabii ki.
O küçük evde geçen bir yılın ardından Babil Kulesi misali bir siteye taşınılmış. Kısa sürede tüm komşuların sevgilisi olmuş; kiminin abisi, kiminin kardeşi, kiminin can dostu, kiminin oğlu sıfatında. İğne yapılacağa iğne, tansiyon ölçüleceğe tansiyon hizmeti vermiş, karşılığında sadece gülümseme istemiş. Kimine tavsiye, kimine borç vermiş, kiminin nişan yüzüğünü takmış, kimine nikah şahitliği yapmış. Beraber sofralar kurulmuş, sohbetler edilmiş, birlikte tatillere çıkılmış, bir komün yaşamı içinde mahallenin tadı çıkarılmış.
Bitmez tükenmez bir yetenek ve merak abidesiymiş. Maketler, resimler yapmış, dikiş dikmiş, çocukken çıraklık ettiği bir ayakkabı tamircisinden öğrendikleriyle ayakkabılar dikip onarmış, her türlü tamiratı yapmış. Salatalarını, turşularını yiyen unutmamış. İçindeki öğrenme aşkı bitmemiş; mektupla teknik resim diploması yetmemiş, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ne yazılmış. Tek bir gün aksatmadan, her akşam iş çıkışı fakülteye gidip dört yılda bitirmiş. Yenimahalle'den Yenişehir'e transfer olduklarında kendi elinde üniversite, kızının elinde lise diploması, eşinin kucağında da bir küçük kız daha varmış.
Yıllarca her kademesinde emek verdiği Hıfzıssıhha Enstitüsü'nden 12 Eylül fırtınasıyla haksızca emekli edilmiş. Çalışmadan duramayan bünyesine bir hemşerisi derman olmuş, dershanesinin muhasebesini ona emanet etmiş. Artık emeklilik çağına geldiğinde yanlarına okumaya gelen torunu en büyük meşgalesi olmuş.
çok duygulandım öğretmenim. gözümde yaşlarla dinliyorum acem kızını şimdi. tüm babalarımız için. hepsi nurlarda yatsın...
YanıtlaSilAmin Şulecim, huzurla uyusunlar...
Silrahmet olsun aziz ruhuna..ne güzel insan..ne güzel evladın kaleminde dile gelmek anılmak ve bambaşka tanımadığı insanlara ilham olmak..bilse bir kez daha sarılırdı eminim size..çok da severim acem kızını..şimdi Naim Bey için tekrar dinleyeyim..
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Kızlarına hayatın en büyük nasihatini vermiş.. Bu dünyaya geldik bir gün biz de gideceğiz arkamızdan güzel yad edilmek önemli
YanıtlaSilTeşekkürler, babamın nasihatine elden geldiğince uymaya çalışıyorum, eminim razıdır benden.
SilAziz ruhuna rahmet olsun..çok duygulandım okurken..
YanıtlaSilAmin, çok teşekkürler...
SilAllah rahmet eylesin babanın ruhuna sevgili Leylak Dalı. O güzel uslubunla ne güzel sözcüklere dökmüşsün babacığının hayatını...Dolu dolu yaşamış, demek sendeki okuma aşkı biraz da babanın öğrenme sevdasından geliyor. İlk fotoğrafta en sağda duran annen mi yoksa?
YanıtlaSilÇok sağol Joecum. Mutlu ve iyi niyetli bir insandı, kızgınlığı sabun köpüğü gibiydi, ona benzeyen çok yönüm var ama benden çok oğluma geçmiş özellikleri, tüm yeteneğini ona devredip gitmiş sanki :) Evet ilk fotoda ortadaki anneannem, sağdaki annem ve ortadaki komik biblo da ben :))
SilNe kıymetli bir insan ne büyük, güçlü bir ruhmuş iyi ki anlattınız babanızı yazıp paylaştınız, bu dünyaya böylesi insanların gelip dokunmuş olduğunu bilmek iyi geliyor hepimizin tanışmış olmayı dileyeceği türden bir insanmış.. çok insana dokunmuş ve kalbinize sağlık babanıza rahmet diliyorum..
YanıtlaSilNe güzel sözler, çok teşekkür ederim. Gerçekten çok insana dokundu, eminim huzurla uyuyordur. Çok sevgiler...
SilHerkese böyle güzel anılmak nasip olsun. Babanıza Allah rahmet eylesin.
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Eskiler çok eziyet çekmiş babam, annem anlatır nasıl katlanmışlar diye düşünürdüm. Hülya
YanıtlaSilAllah gani gani rahmet eylesin. Böyle sevilmek, anılmak size de nasip olsun Leylak Dalıcığım.
YanıtlaSilBabacığınıza rahmet diliyorum Nurşen Hanım. Bilge bir kişilik canlandı gözümde. Dolu dolu yaşamış, ailesine mutlu bir ortam sunmuş kıymetli insan...
YanıtlaSil