Sayfalar
27 Haziran 2023 Salı
TURUNCU ÇİÇEKLİ BATTANİYE
22 Haziran 2023 Perşembe
ANNEM BALERİN OLSAYDI / 22 HAZİRAN
Dört gün süren tadilatın üstüne üç gün süren hastalık ve 2 gün süren perde yıkama, cam silme vs temizlik faaliyetinden sonra sonunda kendimi dışarı atabildim. Yüksel Caddesi boyunca yürüyüp kızkardeşle buluştum. Önce yoluma rengarenk giydirilmiş chuacuha cinsİ bir köpek çıktı, neredeyse ayağıma işeyecekti, birkaç santimle sıyırdım 😃 Yol üstü bir dükkanın köpüşü, çok sevimli, her daim rastlarım. Sonra bir yemek dükkanının önünden geçtim, aman Tanrım, aşçı olduğu belli olan kadının boynunda kordona dizilmiş ben deyim on beş, siz deyin yirmi, belki de daha fazla tam altın takılıydı. Bu devirde derdin ne be annem, cesaretini seveyim. Yüksel'in akasyaları yağmurlardan coşmuş, "Gölge ederim, başka da ihsan istemeyin" demekteydiler. Konur ve Selanik kalabalığının arasından sıyrılıp buluşma yerine ulaştım.
Bütün bunları göz ucuyla dikizlerken aklıma tuhaf şeyler gelmekteydi. Dün Instagram'da Ayşe Arman bir gönderisinde annesinden bahsediyordu, cami yıkılsa da mihrap yerinde, güzel, neşeli, hayat dolu bir kadın, balerinmiş ve Adana'da ilk bale okulunu o açmış. Kendi kendime "Acaba" dedim, "benim annem de balerin olsa hayatımda bir değişiklik olur muydu?". Sonra annemi bale yaparken gözümün önüne getirip sokak ortasında gülmemek için kendimi zor tuttum. Benim annem ki düğünlerde zorla piste itilmezse kendiliğinden ne oyun oynayan, ne dans eden bir kadındı. Piste itildiğinde de ayıp olmasın diye kollarını dirseklerinden kırıp, parmaklarıyla iki şık şık edip yerine otururdu. Bilmezdi çünkü oynamayı, ilgi alanı değildi, keza dans ettiğini de çok ender gördüm, babam zorlarsa şöyle bir dönerdi. İşin ilginci annemi annesinin-bugün kardeşim babası olduğunu iddia etti-düğünden önce dans öğrensin diye o yılların meşhur, belki de tek dans okulu olan Cavga Dans Stüdyosu'na göndermiş olması. Stüdyo referans olarak annemi gösterse sanırım müşteri tutamazdı 😀 Çocukluğumda önünden çok kere geçmişliğim vardı bu stüdyonun ama işte anneme dans öğretmeyi becerememişler 😀 Ben hayal etsem de annem balerin olamazmış zaten, neticede ben de. Zira bizde beden senkronizasyonu yok, vücudun üstünü hareket ettirsek altı duruyor, altını hareket ettirsek üstü, annem bunu bildiğinden kendini sahalara salmıyormuş, bizde öyle bir duygu yok, keyfimiz yerindeyse sallan yuvarlan, kim takar senkronizasyonu 😂
Bu duygularla kız kardeşle buluşup meseleyi biraz da onunla tartıştım, ikimiz de epeyce güldük. Sonra kahvelerimizi içip yeni açılan Penguen Kitabevi'ni ziyarete karar verdik. Şemsiyeli Konur Sokak'tan geçerken bir selfie çektik, o Instagram'da, sokak burada:
18 Haziran 2023 Pazar
SULU İŞLER / 18 HAZİRAN
Ankara'da yazları geçirdiğimiz evimiz 60 yaşında bir teyze, (evlerin dişi olduğunu düşünüyorum) belki de daha fazladır, nüfusa küçük yazdırılmıştır 😀. Sobalı sisteme göre yapılmış, odaları salona açılan ve nefret ettiğim buzlu camlı kapıları olan, hani şu Fransızca'dan arak salon-salomanje denilen türden içiçe salonlu, genişçe bir mekandı ilk taşındığımızda, yanisi tipik 60'lar Ankara apartmanlarından. Biz taşındığımızda ergenlik çağlarındaydı. Annem eski evin ışığına alışkın olduğu için ilk işi o camlı kapıları sonuna kadar açmak oldu, oh at koştur, hem de apaydınlık. Lakin iki aya kalmadan kış geldi ve tam ortaya kurduğumuz döküm Şakir Zümre sobamız, kok kömürüyle sürekli beslesek de o hangarı ısıtmaya yetmedi. Çaresiz kapıları tekrar kapadık, iç salonların loşluğuna boyun eğdik, hoş zaten Ankara'da kışlar hep loştur. Dışarıya bakan salonu da çamaşır kurutma amaçlı kullanmaya başladık. Zira o yıllarda berbat bir hava kirliliği vardı, sokağa çıktığımızda burnumuzu silsek mendilimize kurum akardı. O kapalı bölüme serdiğimiz çamaşırların korkuluk gibi donduğunu iyi hatırlarım, ne ağır geçermiş kışlar. Sonraları doğal gaz geldi, eve kat kaloriferi döşendi, sobanın pabucu dama atıldı. Camlı kapılar açılmaktan da öte yerinden çıkarılıp hurdacıya teslim edildi. Annemin istediği ferahlık ve aydınlık tekrar zuhur etti.
Gel zaman, git zaman bizler gibi ev de yaşlandı, önce anne, sonra baba öbür aleme göçtü. Eşyalar eskidi, alt yapılar yıprandı, yılların yükünü çekemez hale geldi. Şunun şurasında 4 ay kalıyoruz, idare edelim dedikçe idare edilemez hale geldi. Bu sene Ankara'ya geldiğimizde daha arabayı otoparka sokarken rastladığımız alt komşu mutfaklarına su sızıntısı olduğunu müjdeledi. "Yerleşelim, bakarız icabına" dedik. Eve çıktığımızda tuvalet ve banyoda muhtelif yerler borulardan damlayan sular yüzünden pas içindeydi. La havle çekip iyi kötü yerleştik ve tesisatçı arayışına girdik. El mahkum tüm borular değişecekti. Neyse ki evimiz yaşlı ve muhafazakar bir teyze olduğu için boruların duvar içinden geçtiği modern döneme erişememişti. Tavana yakın giriş yerleri ve banyodaki bazı bölümler hariç dıştan ilerliyordu. "Duvar kırdırma yok" diye şart koşmuştum zaten, eğer o şekilde bir değişim olsaydı şu an meftaydım ve bu satırları yazamıyor olacaktım. Yemişim estetik görüntüsünü.
Biz niyet edince aynı cephedeki üst ve alt komşular da apartmanın ortak hattının değişimine dahil oldular. Tesisatçı bulundu, iki ayrı pazarlık yapıldı. Daha iki-üç yıl öncesine kadar tam takım beyaz eşya alınabilecek fiyata bir rakam sunuldu, cüzdan çığlık atsa da "He!" dedik, geldi aşağıdaki:
14 Haziran 2023 Çarşamba
BU ARALAR YAĞMUR VAR ANKARA'DA / 14 HAZİRAN
Ankara'ya geleli 17 gün oldu, ne naneleri kurutabildim, ne gönlümü avutabildim 😂 Gönül avutma kısmını kafiye olsun diye yazdım ama nane kurutma meselesi doğru. Kuzenin yayladaki bahçesinden taze taze topladığım ilaç ve hormon değmemiş naneleri gelir gelmez serdim gölge bir köşeye ama Kaygusuz Abdal'ın kazı hesabı "40 gün oldu kaynatırım kaynamaz". Bugüne kadar Ankara'da yazın-hatta kışın-serdiğim her şey taş çatlasa 5 günde kururdu, biz yanlışlıkla başka bir şehre geldik sanırım 😀 Aptallaştı güzelim naneler, ne taze-ne kuru elastiki bir şekilde arafta bekleyip durur. Hoş biz kuruduk mu ki naneler kurusun, gökyüzü tüm su deposunu Haziran ayı için stoklamış. Geldik geleli tek bir defa güneş gördük gün boyu, geri kalan günler yağıyor da yağıyor, seller akıyor da akıyor. Arap kızı desek ırk ayrımcı olacağız, tüm renkten insanlar camlardan bakıyor da bakıyor diyelim bari. Kırk yıllık Kani olmasa da Yani, kırk yıllık maniyi oldurduk işte 😀
Bu kadar çok ve yoğun yağıp ortalığı perişan etmese yağmur doğayı canlandırdı, yeşiller yemyeşil oldu, toz toprak yıkanıp aktı. Güller şahaneydi ama yavaş yavaş geçiyorlar. Geçen defa C'ciğim yeterli bulmadı koyduğum gülleri, bu kez onun için fotoğrafladım önüme geleni:
8 Haziran 2023 Perşembe
İZLENİMLER / 8 HAZİRAN
Öncelikle en güzide memurların şehri Ankara'mızdan selam eder, tüm takipçilerimize blogum ve ben saygılarımızı sunarız 😂
8 aydır uğramadığım başşehrimizden ilk izlenimlerimi yazmak istedim. Şöyle bir sıralama yapacak olursam:
-Bugüne değil karasal iklimde yer aldığını sandığım şehrimiz meğerse tropikal iklim kuşağına dikey iniş yapmış. Geldiğimden beri yağan-normalde Nisan ayında beklediğimiz-"Memur Islatan Yağmurları" saat 17.00'yi bile beklemeden günün ilk saatlerinde başlayıp gecenin son saatlerine kadar kimi zaman ahmak ıslatan, kimi zaman sağanak, kimi zaman gök gürültülü, yıldırımlı, kimi zaman da dolu olarak tepemize bol bol düşmekte, seller halinde akmakta. Bizi Antalya'dan kaçırtan yoğun nem "Aaa kimler kimler gelmiş?" diyerek burada da karşılama komitesi oluşturmakta.
-Ev özelinde ele alacak olursak alt kata sızıntı yapan su borularımız artık metal yorgunluğunu da aşıp ölü metal durumuna geldiği için yakın zamanda değişmek arzularını evin muhtelif ıslak zeminlerinde çıkmak bilmeyen pas lekeleri bırakarak ilan etmişler. Henüz usta arayışındayız, çok yakın zamanda insanı çileden çıkaracak bir tadilat işi bizi beklemektedir.
-Zemin katımızda konuşlanan tavuk dönercimiz iştah kapatan kokularını savurmaya, en ucuz gıda maddesi olduğu için tercih edildiğinden motorlu kuryelerin patpatları kulaklarımızı uğuldatmaya, caddenin karşısındaki çiçekçimiz en sıcak havalarda bile takım elbisesini giyip kravatını takmaya devam etmektedir.
-Şehrin merkezindeki bir zamanlar en nezih ana caddelerden birinde bugün yaptığım yürüyüşte mebzul miktarda telefoncu, pazar malı giysici, aksesuarcı ve tokacı, içinde tek müşteri görmediğim pek çok şubesi olan kuruyemişçi, ne hikmetse Antalya'da da bol bulunan eklerci, yeni açılmış bir takım kahveci gözlemledim. Merdivenle inilen İnegöl Köftecisi'ni, vitrinindeki mobilyalara ağzımın suyunun aktığı Domsan'ı, çok tarz giysilerin satıldığı Maison Bel'ami'yi, bulvara birleşen köşedeki Bravo-Dolfin ve Atalar'ı, naylon çorap çeken makinesi olan, değişik düğmeler ve dikiş malzemeleri satan küçük tuhafiyeciyi ve en komiği içine bir kez bile girmediğim, hatta önünden geçmek istemediğim İntim Pavyon'u bile özlemle andım. O zamanlar caddenin bir karizması vardı, şimdi çıfıt çarşısına dönmüş.
-Başkent olduğundan beri memur şehri kabul edilen ve insanların belirli kurallara cidden riayet ettikleri Ankara, İstanbul kadar olmasa da bir kargaşa ve kaos havasına bürünmüş. Kimse kimseye yol vermiyor, çarpıp geçse bir "Pardon"u esirgiyor, yerlere tükürüp çöp atıyor. Duvar ve ağaç dipleri idrar kokuyor. Yayalar karşıdan karşıya geçerken yol babalarının malıymış gibi aheste aheste yürürken şoförler yeşil ışıkta bir saniye gecikseniz araçları üstünüze sürüyorlar.
-Neyse her şeye rağmen çok sevdiğim şehri bu kadar da harcamayayım. Güzellikleri de yok değil. Ana arterleri ardınızda bırakıp hâlâ eski havasını koruyan semtlerde dolaşırsanız evlerin ve bahçelerin güzelliği gözünüzü alıyor. Ankara için gül vakti; bahçeler, kapı kemerleri, refüjler rengarenk güllerle donanmış. Ağaçlar apartman boylarını aşmış. Deli gibi yağan yağmur yeşilleri canlandırmış.
İzlenimlerimiz devam edecek efendim...2 Haziran 2023 Cuma
MAYIS OKUMALARI / 2 HAZİRAN
Kitaplar, iyi ki varlar. Her koşulda sığınacak liman. Bu aya iki seçimin heyecanı, ardından sonucu, Ankara öncesi yolculuk hazırlığı, bir hafta sonu gezisi, Ankara'ya varınca evin derlenip toparlanması derken yine istediğim miktarda okuyamadım ama olsun varsın, sonuçta bu bir yarış değil, ne okusak kârdır.
Gelelim kitaplara: