Evet İlhan İrem dinliyorum uzuuun yıllar sonra, en sevdiğim şarkısıyla başladım: "Anlasana". Dün sosyal medyada ölümünü okuduğum anda içimden bir şey koptu ve o andan beri aklımdan hiç çıkmıyor. Aslında yıllardır ne bir tek şarkısını dinledim, ne de "Bu adam nerelerdedir, ne yapıyordur?" diye düşündüm. Bazı insanlar vardır ki yıllarca irtibatınız olmasa da hep bıraktığınız yerde olduğunu düşünürsünüz, cüzdanınız, anahtarınız, şimdilerde maskeniz gibi mütemmim cüzünüzdür, hep sizinle olan, varlığı aklınıza gelmese de. Biz İlhan İrem'le büyüyen bir kuşaktık, aşağı yukarı yaşdaşdık ve o çağdaki tüm duygusal hezeyanlarımızı onun şarkılarıyla yaşadık. Halbuki "Yazık Oldu Yarınlara"yı ilk dinlediğimizde o tavşan dişli, incecik vücutlu, uzun saçlı, oğlan çocuğu görünümündeki şarkıcıyı komik bile bulmuştuk. Üst dişlerimi ileriye doğru uzatıp sesini yansılayarak taklidini yaptığımı da şurada itiraf edeyim. Ama şarkılar ve sözleri o kadar güzel, o kadar anlamlı idi ki bir süre sonra ne tavşan dişini gördü gözümüz, ne görüntüsünü önemsedik. O hüzünlü şarkıların küçük prensi idi. Her bir şarkısıyla ayrı anım var, dünden beri flashback geçişlerle gözümün önündeler. Bu kadar üzüleceğimi birileri söylese gülerdim ama kendisi ilk gençliğimize öyle nüfuz etmiş ki onun ölümü doğduğumuz evi bulamamak, hep alışveriş ettiğimiz bakkalın kapanması, okuduğumuz okulun yıkılması, en sevdiğimiz parkın kapısına kilit vurulması gibi, koptu gitti gençliğimizden bir şeyler geri gelmemecesine. Ruhumuza kattığın güzellikler, hüzünlerimize eşlik eden dizeler, anılarımızı sarmalayan şarkılar için binlerce teşekkür, huzurla uyu İlhan İrem...
Geçen yazımda hastane serüvenimizden ve Kocam Bey'in göz ameliyatından bahsetmiştim. Hesapta önümüzdeki hafta yapılacaktı ama evvelsi gün gelen bir telefonla ameliyatı yapacak doktorun haftaya izne çıkacağı ve bize uyarsa ertesi gün ameliyatın yapılabileceği söylendi. İşimize de geldi açıkçası, atasözündeki gibi "Aklımızda duracağına karnımızda dursun". "Tamam" dedik ve dün öğleden sonra ameliyat gerçekleşti bile. Bu sefer başka bir semtteki bir göz kliniğine gittik, ameliyatlar orada yapılıyor. Biraz uzak ve sevimsiz bir yerdeydi ama en azından tenha, temiz ve düzenliydi. Hemen bir oda açıldı, oraya geçtik, çok geçmeden de ameliyat için gerekli hazırlıklar yapılıp ameliyathaneye indirildi Kocam Bey. Bir saat sonra da gözü bandajlanmış olarak döndü odaya. Yarım saat kadar gözetim altında kalıp ilaçları düzenlendikten, bundan sonra izlenecek yolla ilgili bilgiler verildikten sonra da eve döndük. Bugün ilk kontrolünü bile yaptırdık, şimdilik sorun yok, şuraya da şunu bırakayım 🧿
Dün blog arkadaşımız Buraneros hoş bir yazı paylaştı bayramlarda likör ikramı üzerine ve şahane bir likör takımından kalan parçaların da fotoğraflarını ekledi. Ardından sevgili C. anneannesinden kalan fincanların fotoğrafını ve hikayesini paylaşınca fikrim geldi. "Hikayesi Olan Objeler" diye bir dizi başlatalım dedim ve bugün Şulecim Güzellikler Defteri'nde anneannesinin battaniyesini yazdı. Diziyi başlattım ve ne yazayım diye arandım ama hikayesi olan objeleri Antalya'ya taşımışım, ilk anda bir şey bulamadım. Sonra şu fincan geçti elime, görüntüsünün pek fazla bir özelliği yok ama anısı güzel:
10-11 yaşlarındaydım sanırım. Arcopal denen şey henüz hayatımızda yoktu, ne görmüş, ne de adını duymuştuk ailecek. O sıra genç bir pilot üsteğmen olan dayım evlenmek istediğini ve aday kızı bizimle tanıştıracağını ilan etti. Heyecan yaptık hepimiz, biraz çapkın-esasında biraz değil epey-olan dayımın evlenmeye karar vermesi şaşırtıcı bir durumdu. Sabırsızlıkla o günü bekledik ve gelen aday hepimizin gönlünü daha o gün fethetti. Aileler tanıştı, samimiyet kuruldu ve nişan yapıldı. O sırada bayram geldi çattı. Bayram hazırlığı sıkı yapılırdı evde ama öyle hediye adeti falan yoktu. Bayramın ilk günü yengemiz dayımla birlikte bize uğradı, elinde süslü paketler. Bana şahane bir bebek gelmişti, ağzında biberonu ile birlikte yumuşacık bir şey. Yengem anında mertebe atladı indimde. Annemle babama da fotoğraftaki fincanlar. Biri pembe, biri mavi iki zarif Arcopal kahve fincanı. Ne yazık ki pembe fincan yıllar içinde kırıldı, bunu ararken tabağını buldum. Yengemle birlikte hayatımıza güzel hediyeler girmeye başlamıştı. Biberonlu bebekle başlayan heyecan doğum günümde gelen 36'lık şahane bir suluboya takımı ile devam edecekti. Yengem artık resmi anlamda yengem olmasa da, hala görüştüğüm, hayatı en muhteşem şekliyle yaşayan bir kadın. Dilerim sağlıkla sürer ömrü...