Bir süredir gündelik hayattan pek bahsetmedim, oysa hayli hareketli zamanlar geçirdim son günlerde. Ülke gündemine ve hissettirdiklerine hiç değinmeyeceğim, zira sanal alem tüm organlarıyla üstümüze gelmekte, bari bloglarda biraz nefes alalım düşüncesindeyim. Gündemin kaosundan ancak sanat ve edebiyatla bir parça rahatlayabilenlerdenim.
Yılbaşından bu yana en çok Antalya Devlet Operası'nın gösterimlerine katıldım. Ne mutlu bize ki oldukça yetkin bir operamız, balemiz ve orkestramız var. Nisan başı ANTDOB'umuz 20. yılını pek latif bir konserle kutladı, sadık seyirciler olarak biz de katıldık elbette bu kutlamaya, hatta program biterken "İyi ki doğdun Opera" diye tempo bile tuttuk. ANTDOB sanatçıları bize bale ve operalardan seçmeler sundular, oldukça uzun ve keyifli bir sunumdu, bol bol alkışladık:
Herhangi bir etkinliğe katılmadığım günlerde kitap okuyup Netflix'de dizi izledim. Hoş bu ay okuma açısından pek verimli olduğumu söyleyemeyeceğim. Başladığım kitaplar elimde sürünüp duruyor, bazen o kadar ara veriyorum ki okuduğum bölümleri unuttuğum için tekrar okumak zorunda kalıyorum. Uzun uzun izlediğim ilk dizi biraz gecikmeli bir dizi idi: "Homeland". O kadar uzun süre muhatap oldum ki seyretmediğim zamanlarda Carrie Mathison'u ve genellikle yağlı sarı saçlarını neredeyse özlüyordum 😃 Neyse sonunda bitti yılan hikayesi de tek sezonluk bir İskandinav polisiyesine geçebildim. "Bataklık/Quicksand" bayıp bunaltmadan, çabucak biten sıkı bir polisiye idi. Şu aralar BluTV'de "Bartu Ben"in şapşallıklarına takılıyorum.
Hep monitör başında dizi izleyecek değilim ya arada sinemaya da gidiyorum elbette. "Benden Hikayesi" Sait Faik'in yaşamını ele alan dingin, çok hoş bir belgesel idi. Film bittiğinde salondan huzurla dolmuş olarak ayrıldım. Kardeşim bu belgesel hakkında Gazete Duvar'a bir yazı yazdı, okumak isterseniz linki: Müfredattan Kurtarılmış Bir Sait Faik
Ayın ikinci konseri daha önce ilk CD'lerini dinleyerek tanıştığım "Grup Abdal"ın son albümleri "Revan"ı tanıtmak üzere verdikleri konser oldu. Açıkcası bu kadar keyifli ve yetkin bir dinleti olacağını ummamıştım, beklediğimin üstünde bir performans sergilediler. Sanırım söylenen türkülere benim kadar iştahla eşlik eden de yoktu 😃
Konserin hemen ertesi günü son anda farkedip bilet aldığım ve eğer kaçırsaydım çok üzülecek olduğum bir oyun izledim. Işıl Kasapoğlu'nun rejisi ile Bülent Emin Yarar'ın oynadığı "Hamlet". Son derece ilginç bir dekor, şahane bir ışık düzeni ile tüm karakterleri kendisi canlandırarak olağanüstü bir performans gerçekleştirdi Bülent Emin Yarar. Ne yazık ki okulları tarafından getirilmiş bir salon dolusu ergene sergilendi bu performans ve çoğunun tepkisi oyun boyunca uyumak oldu. Matinelerin kaderi. Bana göre ise ayakta alkışlamak yetmez, önünde saygı ile eğilinir. Varolsun...
Antalya'da üç gün boyunca "Sürdürülebilir Yaşam Festivali" kapsamında belgesel gösterimleri oldu. İki tanesini izleme şansı buldum, biri "Bedava Öğle Yemeği" isimli bir ekonomik programın anlatıldığı, diğeri ise 85 yaşındaki bir Fransız büyükbabanın torununu doğal yollarla bahçe ürünleri yetiştirilmesi konusunda eğittiği "Büyükbabamın Bahçesi" isimli yapımlar idi. İkincisi keyifle izleyip büyükbabaya son derece imrendiğim bir gösterim oldu.
Belgesellerin gösterildiği kültür merkezinde bir de sergi vardı, ondan bahsetmeden ve eserlerden örnekler vermeden geçemeyeceğim. "Bizim Sayfiyelerimiz" adını taşıyan sergide Merkez Bankası koleksiyonundan getirilmiş, ünlü ressamlara ait orijinal tabloları seyrettik:
Ali Rıza Beyazıt
Hikmet Onat
Mgırdıç Civanyan
Aydın Ayan
Pertev Boyar
Fikret Otyam
Saip Tuna
Şeref Akdik
Duran Karaca
Geçen haftanın gündeminde ise ilk iki gün pek sevimli olmayan birtakım uğraşlar vardı; giysi dolabını elden geçirmek ve bu elden geçirmenin sonucu yıkama ve ütüleme faaliyetleri. Yıkama sorun olmadı elbette ama ütü esnasında yukarıda bahsettiğim altı bölümlük "Bataklık" dizisi bitti diyeyim siz anlayın yığının devasalığını. Sonrasında bu kadar domestiklik yeter dedim ve kendimi etkinliklere vurdum. Kuzenlerle geçen keyifli bir günü arkadaşlarla şu manzaraya karşı yapılan bir buluşma izledi:
Hemen ertesinde ise Filmmor Kadın Filmleri Festivali'nin Antalya ayağında gösterilen filmlere attım kendimi. Alman yapımı "Sandalye Kapmaca" ile Ursula K. Le Guin'in yaşam öyküsü belgeseli "The Worlds of Ursula"nın arasına bir saatlik "Ağrılı dizler için yoga terapi" seansı sıkıştırdım. Amacım dizim için uygun yoga hareketleri varsa düzenli şekilde devam etmekti ama ne yazık ki o gün yediğim hurmalar bütün gece Cevriye'yi fena tırmaladı. Ağrıdan uyku uyuyamadım, Cevriye kendini zorlamamın intikamını fena aldı anlayacağınız ve yoga ile başlangıç aşamasında vedalaştım.
Ertesi gün Cevriye'yi ilaçlayıp, buzlayıp, tuzlayıp (kafiye yaptım, tabii ki tuz yok 😊) yine yollara düşürdüm. Eh şair "Belki şehre bir film gelir/Bir güzel orman olur yazılarda" demiş, iklim Akdeniz'ken üstelik, şehre gelen filme gidilmez mi ? Bu ara taksiciler yevmiyeyi benden çıkarıyor. Filmmor'un ikinci gününde geçenlerde kaybettiğimiz yönetmen Agnes Varda'nın "Biri Şarkı Söylüyor, Diğeri Söylemiyor" isimli 70'lerin başında çektiği filmi ve ilaveten 2 saatlik bir kısa film seçkisini izledik. Kısa filmlerin birkaç dakikasında uyumuş olabileceğimi itiraf edeyim, zira Cevriye bütün gece ağrıyıp beni uyutmamıştı. Ben birkaç dakikayla kurtardım ama yanımızda oturan hanım tüm film boyunca uyudu, hatta ara ara horladı. Yarabbim sinema salonları da uyku için bu kadar elverişli olmamalı ama, yatağımda uyuyamayan ben sinemada hayatımın en güzel uykularını çekebiliyorum, kadıncağız da yorgunmuş belli ki 😋
Eve geldiğimde biraz hasta gibiydim ama bir kupa dolusu adaçayı ve içtiğim bir ilaçla kendime geldim ve bugünü de sinemaya gidip Isabelle Huppert'in psikopat bir kadını canlandırdığı oldukça gerilim yüklü "Greta" filmini izleyerek geçirdim. Film öncesinde artık arkadaşım olarak kabul etiğim eski bir öğrencimle kahve içmiş, sonrasında da yemek yemiş olabilirim. Sefam olsun mu?
Buraya kadar gelebildiyseniz sabrınızdan dolayı kutlar, başka etkinliklerde görüşmek üzere sevgilerimi sunarım efenim, kalın sağlıcakla...