.

.
.

29 Nisan 2016 Cuma

YORGUNUM ÇELINÇ (17-18 VE DAHİ 19)

Ben seksek oynayaraktan giderken Çelınç epey yol almış. Ne yapalım, çocuklar, Expolar, Bisiklet Turları falan derken blogla ilişkimiz asgari düzeye indi, yolda rastlarsak selam veriyoruz ancak, öyle sıkı fıkı muhabbete vakit yok. Şimdi fırsat bulmuşken 3 soruyu da yanıtlayıvereyim zira daha anlatacağım Bisiklet Turu var sırada. 17. soru şöyle, esasen astroloji ile pek ilgim yoktur ama burç-karakter ilişkisi (deneyle sabitlenmiş olduğundan) gerçekmiş gibi geliyor:

-Burcunuz hangisi ve özellikleri sizinle uyuşuyor mu?


Ben bir Kova kadınıyım. Açıp okuyup da tüm özelliklerini ezberlemişliğim falan yoktur ama kulaktan dolma bazı bilgilerle uyum sağladığımı biliyorum. Şimdi çelınç sözkonusu olunca Gugıl'da bir araştırma yaptım ve şaşırarak gördüm ki pek çok madde benden bahsediyor :) Mesela:

-Kova burcu kadınının en birinci özelliği özgürlüğüne düşkün olmasıdır.
(Elbette doğru ama hangi burçtaki insan özgürlüğünün kısıtlanmasını ister ki?)

-Kova burcu kadınının neşesi her zaman an üst düzeydedir. Hal böyle olunca çevresine pozitif enerji ve neşe saçar, keyifli ortamlar oluşturur.
(Övünmek gibi olmasın ama bu doğru işte)

-Akılcı davranışları ile karşılaştıkları her türlü soruna pratik çözümler getirebilirler.
(Her zaman olmasa da evet, pratikliğim tartışılmaz)

-Son derece dürüst ve güvenilir bir kadındır, yalandan nefret eder, dolambaçlı işler ona göre değildir.
(Ya buna evet dersem övünmüş gibi olacağım, kararı çevremdekilere bırakıyorum)

-Duygusal olarak hassas bir karaktere sahiptir. Değişikliği ve ev hayatını sever, çevresinde eğlenceli bir izlenim bırakır.
(A be yes :) )

-Aktif bir karaktere sahiptir, arkadaş canlısıdır, entellektüel bir çevreye sahiptir, kitap okumaktan hoşlanırlar. 
"Doğru söze ne denir" diyerek bu konuyu burada kapatayım, zira hiç olumsuz bir şey çıkmadı ve övünmüş gibi oldum ama ne yapayım ben Gugıl'ın ve karakterimin yalancısıyım :)

18'e gelirsek: 

-Katıldığınız ilk konser hangisiydi:

Fesüphanallah, yaşım çıkacak ortaya. Valla "Mavi Işıklar"ın da sahne aldığı bir karma konserdi ama aklımda sadece "Faydası yoktur gözlerdeki yaşın/Gitmeden evvel iyi düşün taşın" diye çığrınan Mavi Işıklar grubu kalmış.



Hani şu "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisinde bu şarkı söylenmişti de Mavi Işıklar tekrar gündeme gelmişti ya, işte o arkadaşları ben sahnede canlı olarak dinlemiş bir dinozorum :) İlkokul 2'de falandım herhalde (yaşımı hesaplayanı çakmaktaşından yapılmış baltamla doğrarım). Evimizin hemen yanında bir açık hava sineması vardı ve yazın orada sık sık konserler olurdu. Bunlardan birine ailemle katılmışım demek ki, ilk hatırladığım bu Mavi Işıklı olan. Sonradan zibil gibi konsere gittim, hangi birini sayayım. Taş Devri'nde çok konser olurdu ve ucuzdu, halk gidebilirdi yani. Unutamadığım konseri sorsaydınız ama gençliğimin en çılgın ve en idealist döneminde katıldığım Cem Karaca konserini yazabilirdim. "İşçisin sen işçi kal" diye yırtınmaktan iki gün sesim kısılmıştı. 

Gelelim 19'a:

-Satın aldığınız en son giysilerle bir fotoğrafınızı paylaşır mısınız?

Neden olmasın, pijama almıştım en son, buyrun:

Haydi iyi hafta sonlarınız olsun...



27 Nisan 2016 Çarşamba

ÇOK GEÇ KALDIM, ÇOK GEÇ KALDIM (ÇELINÇ 13-14-15-16)

Mazeret iznim sona erdi, örtmenimi daha fazla kızdırmadan kurtarma yazılısına gireyim dedim. Çok çalışamadım ama 4,5'dan 5 alırsam ne âlâ :)

-Sevdiğim şiir ya da alıntı:

Şiir için deli olan biriyim; Attila İlhan'dan Ziya Osman Saba'ya, Ahmet Telli'den Şükrü Erbaş'a, Birhan Keskin'den Didem Madak'a, Can Yücel'den Ahmed Arif'e, Behçet Necatigil'den Nazım Hikmet'e, Edip Cansever'den Turgut Uyar'a, Cemal Süreya'dan Özdemir Asaf'a, Akgün Akova'dan Onur Caymaz'a ve şu anda aklıma gelmeyen nicelerine okumalara doyamam. Yabancılardan Jacques Prevert, Pablo Neruda ve Füruğ Ferruhzad favorimdir ama şimdi sevdiğim şiir diye düşününce kafam karıştı. O kadar çok şiir var ki sevdiğim. İlk anda aklıma Ahmed Arif geliyor, "Hasretinden Prangalar Eskittim" üniversite yıllarımda elimin uzantısı haline gelmişti adeta, önce oradan birkaç dize gelsin:

"Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı-berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...

Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak, 
Gözlerinde yatmak zindanı,
Gözlerin hani?"

Ve Akgün Akova'nın "Kuş Bakışı" şiirinden birkaç dize:

"Senin bakışın sevgilim
senin bakışın
bulutlarla yanak yanağa gezen kırlangıç
uçurumların anlamını bilen albatros
yağmurlu günlerde güneş devrimi yapan güvercin
sevgilim
savaş gemilerinin üzeine yağan martı senin bakışın
sevgilim 
senin bakışın yağmurkuşlarının nem bolluğu
yıldızların felsefesini bilen kukumav
cennet papağanı, yatağımda gökkuşağını uyutan
kuşların müzik öğretmeni bülbül
.....
yüzümdeki gökyüzü
bakışlarındaki kuşlarla tanıdı kendini
sevgilim senin yüzün
eski kuşların yeni seyir defteri"

-özel bir yeteneğin var mı?

Bana bütün yeteneklerden biraz biraz verilmiş, o yüzden hiçbiri tam olamamış. Mesela iyi resim yaparım, sesim güzel, kulağım iyidir, taklit kabiliyetim vardır, dikiş dikerim, yazım kabiliyetim hiç fena değildir ama diyorum ya hiçbiri tam oturaklı olamamış, hepsi azar azar ya da üstünde durulmadığı için gelişmemiş diyelim. O yüzden özel yetenek sayılırsa şunu söyleyeceğim, hafızam müthiştir.
-en sevdiğin mevsim:

"Bahar pembe-beyaz olur
Güzeller neşeli olur aman ah aman"
Elbette bahar, her zaman bahar hatta her mevsim bahar olabilir :)

 

-haydi bakalım, el yazınızı görelim: 


Yıllarca not alıp, ders konusu, yazılı sorusu hazırlayıp imza ata ata el yazım da bozuldu, hele hele bilgisayara geçip de klavye kullanmaya başlayınca temelli unutuldu. "Tüfeng icat oldu mertlik bozuldu" hesabı.

Örtmeniiim, kurtarma yazılısını ne zaman okursunuz, geçer not verin nooolur :)

26 Nisan 2016 Salı

EXPO 2016


Üç gündür dersime çalışmıyorum, çelınç öğretmenim notumu kıracak, gerçi velimden izin belgem mevcut, mazeretim de var ama asabi değilim valla. Saçaklaanım örtmenim kızmazsınız değil mi, bir-iki gün içinde söz, kurtarma yazılısına girip notumu düzelteceğim :)

Dün uzun zamandan beri sözü edilen "Expo 2016/Antalya"yı gezmeye gittik, ne yazık ki henüz tamamlanmamış. Aylar önce 23 Nisan olarak belirlenen tarihi aksatmamak için açılış yapılmış ama daha pek çok ülkenin pavyonları düzenlenmemiş, biz de varolanları gezdik, o bile saatler sürdü. Öncelikle giriş fiyatları hakkında bilgi vermek isterim. Tam bilet 60 lira, evet yanlış okumadınız rakamla altmış lira. Öğrenci ve 65 yaş üstüne 35, 8-13 yaş arası çocuklara da 15 lira giriş ücreti alınıyor. Ayrıca efendim aracınızı otoparka koyarsanız 10 lira da park ücreti ödüyorsunuz. Pes diyor ve daha da bir şey demiyorum. İnsanlar nasıl gelip gezecek bu fiyata biraz şüphedeyim açıkcası, nitekim biz gişelere doğru ilerlerken karşımızdan kulaklarından ateş çıkararak gelen bir adam yolumuzu kesip "Biletlerin kaç para olduğunu biliyor musunuz da gidiyorsunuz?" dedi, kendisi gelmiş, 60 lirayı görünce geri dönmüş. Ben kampanyadan yararlanıp internetten almıştım biletleri, aslında ilk kampanyayı kaçırmışım, 2. ye yetiştim. Kendime 60 liraya sezonluk kart, çocuklar için de 20 liralık tek girişlik bilet almıştım ama artık kampanya falan yok. 

Expo alanı çok tenhaydı, ziyaretçiden çok görevli vardı desem yalan olmaz. Çok geniş bir araziye yayılmış Expo, esasen hayli güzel olacak tamamlandığında, fakat umulan ilgiyi görecek mi bilmiyorum, umarım harcanan emekler ve yapılan masraflar beklenen sonuca ulaştırır. Tüm turistik tesisler turist yokluğundan şikayet etmekteler. Expo'da iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar turiste rastladık inanın.

"Çocuk ve Çiçek" temalı fuar alanına giriş biraz yorucu. Önce arabanızı otoparka bırakıyor ve epeyce yürüyorsunuz. Sonra gişelere gidiyorsunuz. Ben biletleri netten aldığım için elimde numaralarla gittim, tek girişlikleri basıp verdiler, benim sezon kartı için de bir belge çıkartıp o belgeyle kongre merkezine gidip kart çıkartmamı söylediler. Turnikelerde güvenlik tedbirleri çok sıkıydı, havaalanına girer gibi tüm metal eşyaları, telefonları, çantaları çıkarıp Xray'den geçtik-gerçi buna memnun oldum-sonra da biletlerimizi okutup fuar alanına girebildik ama o arada epey yorulduk. Üstelik kart çıkartma işlemi için de bir saate yakın süre harcadık yine de aynı gün alamadık, bilahare gidişte kartımıza kavuşacağız inşallah. Şimdi gelelim Expo görüntülerine, peşin söyleyim epeyce görsel var:


Aslında bu fotoğrafı çıkarken çektim ama burası fuarın girişi, minibüsün arkasında gördüğünüz ağaç da basında çok sözü edilen, Ödemiş'ten getirilen asırlık zeytin ağacı, yaprakları yeşil göründüğüne göre ölmeyecek sanırım. 


Kart basımı için girdiğimiz Kongre Merkezi'nde iç bahçeler vardı, yukarıdaki ve aşağıdaki çiçek düzenlemeleri tahmin edeceğiniz gibi Japonlara ait.



Kongre Merkezi çıkışı hemen yakındaki, bahçesinde böğüren dinozorlarıyla davet eden Bilim ve Teknoloji Merkezi'ne daldık. Esasen burası çocuklar için ama biz de çocuk sayılırız, beis yok diye düşündük ve içeride çok eğlendik.


Yukarıda gördüğünüz gibi atelli elimle interaktif topografya deneyi yapıyorum :)


Ve termal kamerada kendimizi görüntülüyoruz.


Cipiniz eskirse akvaryum yapın :)


Daha sonra yatar koltuklara yayılıp simülasyon gösterimiyle uzayın gizlerini çözdük :) Çocukken yapamadıklarımızı yapıp hevesimizi aldıktan sonra Expo alanını keşfe çıktık.



Yapay gölet ve Expo 2016'nın simgesi kule. Alan "Çiçek ve Çocuk" temasına uygun olarak bol ve rengarenk çiçekle karşılıyor ziyaretçileri.


Aşağıdaki alan Şakayık Terası olarak geçiyor. Şakayıp Expo 2016'nın resmi çiçeği olarak seçildi ama sanırım mevsimi geçtiği için şakayık yerine bolca sardunya vardı:



Balık dubalar :)


Sadece girişte değili alanın çeşitli yerlerinde taşınıp getirilmiş asırlık zeytin ağaçları vardı, neyse ki keyifleri yerinde görünüyordu. 


Yorulduk, susadık ve acıktık. Şu neşeli minderleri olan cafede çay-simit molası verdik. 






Expo'da en çok ilgimizi çeken ve hoşumuza gidenlerden biri bu bitki heykeller oldu. Değişik formlarda alanın her yerine yayılmışlardı. 



Yukarıdaki kubbeli yer Çocuk Adası, aşağıdaki koca kafalar da Expo'nun simgesi Efe ve Ece :)


Fuarın en güzel yeri Çin bahçesi idi, aynı zamanda da tam anlamıyla tamamlanmış tek pavyon. Diğerleri ne yazık ki hala yapım aşamasında.



Japon ve Kazakistan bahçeleri.




İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin standı da ilginçti, beğendik. Ayrıca lale desenli bir poşette tanıtım broşürü, karaçam tohumu, kalem ve silgi de hediye ettiler. 


Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nin tasarımı yapma gelincikler ilgi çekiciydi.



Kule gece ışıklandırılıyor ama biz üşüdük ve fazla geç olmadan ayrıldık. Niyetim ay sonuna doğru bir kez daha ziyaret etmek. Şimdilik vedalaştık ve ayrıldık.


22 Nisan 2016 Cuma

İKİSİ BİRARADA OLSUN BAKALIM, İŞİMİZ VAR :) 11-12

Bıktınız belki ama ben bugün de çok yorgunum. Sabahtan beri çeşit çeşit yemek ve 2,5 saat ütü yaptım. Çünkü çok kıymetli misafirlerim gelecek, onlara bu hazırlık. Yorgunluktan ölünebiliyorsa şu an ben ölüyüm :) Çelıncı bu saate bıraktığımdan da belli zaten. Madem bu kadar geçiktim yarınki soruyu da cevaplayıvereyim gitsin. Maksat eksik kalmamak.

-Zayıf yönlerinizden bahseder misiniz?

Keşke bu soruya genel görünüşüm diye cevap verebilseydim :) 
Bir sürü zayıf yönüm var, en zayıf olanı ise "Hayır" demeyi becerememem. O yüzden hem mutsuz, hem yorgun oluyorum. 
Sonra empati yapmaktan yorgun düşüyorum, bu da başka bir zayıflık. Kendimi sürekli başkalarının yerine koyuyor, sonra da atılan kazıkları hazmetmeye çabalıyorum. Herkesi olduğu gibi kabul etmeye çalışmaktan usandım. Biraz olmadıkları gibi olsalar ya :)
Daha bir sürü var ama yazmayacağım yahu, kendimi ifşa etmeyi sevmiyorum, bu da zayıf yönüm :)

Ve gelelim 12. soruya, pek hoşuma gitti, anılarım tazelendi:

-İlk arabanız neydi? Peki şu an kullandığınız araç?



Ay işte buydu ya da bunun bir benzeriydi. Siyah vinylex tavanlı, mavi bir Anadol, 83 model. Ne rahat arabaydı yahu, ön koltuk bile 3 kişi alırdı, yayla gibi. Çalıştığımız okulda bir arkadaştan almış, sonra yine çalıştığımız okulda bir arkadaşa satmıştık. O da sonunda perte çıkardı muhtemelen, ruhu şadolsun mavi kuşumuzun.
Ben şu anda yukarıdakinin benzeri bir araç kullanmıyorum, eşim kullanıyor. Ben buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, bilgisayar gibi araçlarda ehliyet sahibiyim :)

Haydi kalın sağlıcakla...

21 Nisan 2016 Perşembe

BİR GÜNE SIĞANLAR VE ÇELINÇ 10

Çelınç'da on, omuzuma kon :) Soru Şu:

-Güçlü yönlerinizden birkaçını paylaşır mısınız?

Cık, paylaşmam, sonra bana kalmaz...dermişim de, demeden önce bugün neler yaptığımı bir özetleyeyim ondan sonra meydan okuruz birbirimize. 

Erken saatteki ilk etkinliğim zavallı ayacıklarıma ödül pedikürü idi. Gün boyu o kadar koşturacaktım ki önce gönüllerini alayım istedim. Yanımdaki koltukta manikür yaptıran 100 yaşındaki teyze ile meslektaş çıktık, muhabbet ettik biraz. Sonra bir değişim işlemi için uğramam gereken AVM'ye beni götürecek dolmuşa atladım. Dolmuş konserve kutusu gibi idi, şoför o kadar çok yolcu aldı ki salamura balık gibi üstüste istiflendik, üstelik ayaktaydım ve üstelik dizim ağrıyordu. Üstelik arkamdaki kadın yol boyu telefonda yiğeniyle bağıra çağıra konuştu. Konuşmanın ana fikri yeni boşandığı kocasının akrabalarının onu Facebook'tan silmiş olması, bu durumda yiğeninin de o kişileri derhal Facebook'undan silmesi idi. Aksi takdirde bir daha yüzüne bakmayacağını defaatle söyledi. Ben AVM'nin önünde indiğimde o hala aynı tembihi yinelemeye devam ediyordu. 

Değişim yapacağım mağazada ya kasiyer ya da yazar kasa akşamdan kalma idi, iade ettiğim ürünün miktarını düşmeyi unuttu, ek olarak aldığım tişörtün birini de eklemeyi unuttu. Birbirini götürmedi ne yazık ki, ben alacaklı çıktım, fişi kontrol etmesem güzel bir kazık yiyip üstüne su içecektim. Dakikalarca ayakta dikilip işlemin düzeltilmesini bekledim. Hem yoruldum, hem acıktım. İşlem tamamlanıp mağazadan çıkınca hemen yan tarafa yeni açılmış Midpoint'e dalıp karnımı doyurdum. Neyse ki burada bir aksilik çıkmadı. Sırada görmeyi çok istediğim bir sergi vardı: "Marek Brzozowski Resim Sergisi". Yorgunluğuma ve beni bekleyen bir sürü işe rağmen gözümü kararttım ve serginin olduğu galeriye yollandım. Ara sokaklara daldım, duvarında "Ceza Kesilir" yazan bir evin, b(u)roşür basan ve  s(ı)ponsor işi yapan bir matbaanın, demir parmaklıklarına fındık gülleri sarılmış, yeşil örtülü sandukası olan bir yatırın, eski bir hamamın, babamın adını taşıyan bir kahvaltı salonunun, kartpostallar ve feci kitschlikte hediyelik eşyalar satan bir dükkanın önünden geçip galeriye ulaştım. İyi ki ulaştım, iyi ki yorgunum deyip vazgeçmemişim, sergilenen tablolar muhteşemdi. Marek Brzozowski Polonyalı bir ressam. Gdansk Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirmiş ve aynı okulda öğretim görevlisi olmanın yanısıra pek çok kuruluşta grafik tasarımcı, illüstratör, ressam ve sanat yönetmeni olarak görev almış, pek çok sergiye katılmış. 1993 yılından bu yana Ankara'da Bilkent üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta imiş. Aslında sergideki tüm resimleri koymak isterdim ama yer kısıtlı, en sevdiklerimi ekliyorum:














Yorgunluğa değermiş değil mi?

Sergi sonrası rüzgardan sarhoş, otobüsün sıcaklığından haşlama olmuş bir şekilde eve döndüm ve elimdekileri bırakıp soluk bile almadan pazara gittim. Pazardan yüklendiklerime marketten aldıklarımı da ekledikten sonra kollarım ayak bileklerime kadar uzamış bir şekilde eve döndüm. Kendime bir kahve yapıp yığılmadan önce son bir gayretle makineye çamaşır attım. Allahtan akşamın yemeğini sabah evden çıkmadan önce pişirmiştim. Şimdi, bu yazıyı yazdıktan sonra eğer ellerim isyan etmezse ütü yapmak niyetindeyim. 

Eh bunca şeyi bir güne sığdırdıktan sonra çelınç sorusunun cevabı ne olacak, güçlü yönüm neymiş efenim, domestikliğime eklenmiş entellektüalitemmiş, hahaha...

Antalya'da yaşayıp sergiyi gezmek isteyenler için not: Orkun-Ozan Sanat Galerisi'nde 20 Mayıs'a kadar Pazar hariç her gün 10/18 arası gezilebilir. 

20 Nisan 2016 Çarşamba

LEYLAKLI ÇELINÇ 9


Efendim bu sene şükürler olsun ki leylağa doydum. Yayladaki bahçemizin leylak ağaçları bu sene bana kıyak yapmış, pek yahşi çiçeklenmişler. Kendilerini göremesem de ürünlerinden pek istifade ettim, leylak aşkımı ziyadesiyle bilen, o nedenle leylakları diken ve her seferinde toplayıp getiren eşime şuradan bir teşekkür üfleyeyim. Bunlar daha dün akşam taze taze geldiler, evin her odasına dağıldılar ve ortalığı misler gibi kokutmaktalar. Şimdi anladım işte baharın gerçekten geldiğini (hoş buradaki hava sıcaklığına bakılırsa yaz geldi bile geldi), leylaksız bahar bahardan sayılır mı?

Çelincımızın 9. gününe ve 9. sorusuna gelecek olursak:

-Hangi alanda iyi olmak istediniz?

Büyük bir açgözlülükle atlayıp cevap veriyorum: Her alanda... Dersem inanmayın tabii ki :) İlk aklıma gelen Zihin kardeşimiz gibi müzik alanı oluyor benim de. Ama o sesinin güzel olmasını istemiş, ben bir müzik aletini virtuoz derecesinde çalabilmeyi isterdim. Bu müzik aleti de "kanun" olsaydı tadından yenmezdi hani. İdolüm Göksel Baktagir. Onun gibi kanunu konuşturabilmeyi, martı sesi, rüzgar sesi, dalga sesi çıkarabilmeyi, "Sultaniyegah Saz Semaisi"ni ben bestelemiş olabilmeyi nasıl da isterdim nasıl. Kader utansın ne diyeyim. Madem çalamıyoruz, o zaman dinleyelim, Göksel Baktagir'den Muhayyerkürdi saz semaisi: