Okullar açılıp da öğrenciler, öğretmenler ortalıkta görünmeye başlayınca eski günleri hatırladım. Ev okula yakındı, yürüyerek gider gelirdim. Tam 25 sene aynı kaldırımları çiğneyerek gittim geldim, birsürü değişik insan görüp birsürü olaya tanık oldum. Bunlardan beni çok güldüren iki tanesini yazmak istiyorum.
Bir sonbahar günü, sabah ilk saat dersim var, erken çıktım evden geç kalmamak için hızlı hızlı yürüyorum. Okul, Devlet Hastanesiyle karşı karşıya. Tam hastaneye yaklaşırken önümde yürüyen kadını farkettim. Ufacık tefecik, cılız bir kadıncağız, 5-6 yaşlarında toraman bir kız çocuğunu sırtına bindirmiş, ıhlaya tıslaya gidiyor. Zorlandığı o kadar belli ki sık sık durup nefesleniyor. Bir süre o önde ben arkada yürüdük, sonunda dayanamadım: "Bu çocuk yürüyemiyor mu da sırtında taşıyorsun hanım?" diye sordum. "Yürüyor da biraz hasta, hastaneye götürüyorum, kucağına al diye tutturdu, ben de bindirdim sırtıma" dedi. Üstüme vazife ya, karışmasam olmaz: "İyi de senin koca kızı taşıyacak ne canın var, indir yürüsün, az kalmış zaten hastaneye" deyip çocuğa döndüm: "Yazık değil mi annene, kocaman abla olmuşsun hadi yürü biraz da annen dinlensin." Kadın benden de desteği bulunca "İn de yürü bakayım biraz, canım çıktı" diyerek koydu çocuğu yere. Ufaklık çaresiz indi kadının sırtından ve yanısıra yürümeye başladı, benden çekindiğinden mızmızlanamadı da ama durumdan hoşnut kalmadığı kesindi. Biraz sonra hastane sapağına geldik, ben iyi günler dileyerek ayrıldım. Birkaç adım sonra arkamı döndüm çocuğa el sallamak için, anasının elinden tutmuş zorla yürüyen kız benim kendisine doğru döndüğümü görünce avazı çıktığı kadar bağırdı: "CADIIIIIIIIIIIII!.."
İkinci maceram ılık ve mis kokulu bir bahar günü gerçekleşti, bu defa dönüş yolunda. Dersi bitirmiş güzelim havayı içime çekerek keyifle eve gidiyordum. Karşımdan orta yaşı geçmiş bir beyle bir hanımın geldiğini gördüm. Adam belli ki felç geçirmiş, ağır adımlarla ayaklarını sürüyerek, bir baston yardımıyla yürümekte. Kendinden biraz daha genç karısı da koluna girmiş, bir yandan adamı çekiştiriyor, bir yandan da sürekli söyleniyor. Adamcağızın bu sözcük bombardımanından müşteki olduğu her halinden belli, itiraz etmeye kalkışıyor arada ama anında lafı ağzına tıkılıyor. Derken iyice yaklaştılar, tam yanlarından geçeceğim adam beni "Bir dakika hanımefendi" diyerek durdurdu. Birşey soracağını düşünerek "Buyrun" dedim ve işittiğim cümleyle ağzım bir karış açık kaldı: "Hanımefendi, karım sigara içmişsin diye tutturdu, lütfen benim ağzımı bir koklar mısınız, içmiş miyim, içmemiş miyim?" Gözlerim yuvalarından uğramış bir biçimde, ağzımın içinden "İçmemiştir, içmemiştir" diye söylenerek ordan nasıl koşturarak uzaklaştım şimdi aklıma geldikçe kahkahalara boğuluyorum. İşin komik tarafı biri benden bir istekte bulunduğunda zor durumda kalsam da çok zor "Hayır" diyebiliyor olmam, Allahtan bu sefer akıllıca davranabildim de hatır için elin adamının ağız kokusunu çekmedim:))
Eğlenceli anılar hayatınızdan eksik olmasın sevgili dostlar...
Bir sonbahar günü, sabah ilk saat dersim var, erken çıktım evden geç kalmamak için hızlı hızlı yürüyorum. Okul, Devlet Hastanesiyle karşı karşıya. Tam hastaneye yaklaşırken önümde yürüyen kadını farkettim. Ufacık tefecik, cılız bir kadıncağız, 5-6 yaşlarında toraman bir kız çocuğunu sırtına bindirmiş, ıhlaya tıslaya gidiyor. Zorlandığı o kadar belli ki sık sık durup nefesleniyor. Bir süre o önde ben arkada yürüdük, sonunda dayanamadım: "Bu çocuk yürüyemiyor mu da sırtında taşıyorsun hanım?" diye sordum. "Yürüyor da biraz hasta, hastaneye götürüyorum, kucağına al diye tutturdu, ben de bindirdim sırtıma" dedi. Üstüme vazife ya, karışmasam olmaz: "İyi de senin koca kızı taşıyacak ne canın var, indir yürüsün, az kalmış zaten hastaneye" deyip çocuğa döndüm: "Yazık değil mi annene, kocaman abla olmuşsun hadi yürü biraz da annen dinlensin." Kadın benden de desteği bulunca "İn de yürü bakayım biraz, canım çıktı" diyerek koydu çocuğu yere. Ufaklık çaresiz indi kadının sırtından ve yanısıra yürümeye başladı, benden çekindiğinden mızmızlanamadı da ama durumdan hoşnut kalmadığı kesindi. Biraz sonra hastane sapağına geldik, ben iyi günler dileyerek ayrıldım. Birkaç adım sonra arkamı döndüm çocuğa el sallamak için, anasının elinden tutmuş zorla yürüyen kız benim kendisine doğru döndüğümü görünce avazı çıktığı kadar bağırdı: "CADIIIIIIIIIIIII!.."
İkinci maceram ılık ve mis kokulu bir bahar günü gerçekleşti, bu defa dönüş yolunda. Dersi bitirmiş güzelim havayı içime çekerek keyifle eve gidiyordum. Karşımdan orta yaşı geçmiş bir beyle bir hanımın geldiğini gördüm. Adam belli ki felç geçirmiş, ağır adımlarla ayaklarını sürüyerek, bir baston yardımıyla yürümekte. Kendinden biraz daha genç karısı da koluna girmiş, bir yandan adamı çekiştiriyor, bir yandan da sürekli söyleniyor. Adamcağızın bu sözcük bombardımanından müşteki olduğu her halinden belli, itiraz etmeye kalkışıyor arada ama anında lafı ağzına tıkılıyor. Derken iyice yaklaştılar, tam yanlarından geçeceğim adam beni "Bir dakika hanımefendi" diyerek durdurdu. Birşey soracağını düşünerek "Buyrun" dedim ve işittiğim cümleyle ağzım bir karış açık kaldı: "Hanımefendi, karım sigara içmişsin diye tutturdu, lütfen benim ağzımı bir koklar mısınız, içmiş miyim, içmemiş miyim?" Gözlerim yuvalarından uğramış bir biçimde, ağzımın içinden "İçmemiştir, içmemiştir" diye söylenerek ordan nasıl koşturarak uzaklaştım şimdi aklıma geldikçe kahkahalara boğuluyorum. İşin komik tarafı biri benden bir istekte bulunduğunda zor durumda kalsam da çok zor "Hayır" diyebiliyor olmam, Allahtan bu sefer akıllıca davranabildim de hatır için elin adamının ağız kokusunu çekmedim:))
Eğlenceli anılar hayatınızdan eksik olmasın sevgili dostlar...