.

.
.

20 Mart 2017 Pazartesi

YOVURTLU PAKLA

"Yovurtlu pakla", anneannem öyle derdi 😀

Kısa bir süre için dışarı çıktım, niyetim önce PTT şubesine uğrayıp paket yollamak, sonra marketten kahve alıp dönmekti. Döndüm dönmesine de sadece kahveyle değil tabii, üç koca poşetle. Bu gittiğim market peyniriyle meşhur, yıllar önce küçücük bir dükkanda "dünyanın en güzel peyniri" sloganıyla sattığı beyaz peynir pek rağbet görünce açıldı, saçıldı, yayıldı. Şimdi bizim mahallede kocaman bir yeri ve birkaç semtte de şubesi var, peynirlerse mekan kadar gelişti, hangi çeşitten isterseniz alâsıyla mevcut, kendisini sevme sebebim de bu zaten. 

Kahve almak niyetiyle girdim ya, az daha unutup almadan çıkıyordum. Kahve yerine peynir, özel imalat süzme yoğurt, makarna, şapşahane bir tava ekmeği, cevizli acuka sosu, tane karabiber (ki bunların hiçbiri aklımda olan şeyler değildi, ah market rafları ah) alıp kasaya yürüyordum ki kahve sol yanımdan seslendi: "Hişt hoop, hemşerim nereye bensiz? Sen buraya ne sebeple geldiydin? Gördün güzelleri beni unuttun" dedi, evet öyle dedi, kimse duymadı ama ben duydum. "Pardon ya" dedim, "seni unutur muyum iki gözümün çiçaaa, ben senin adına blog açmış kadınım, affeyle dalmışım" diyerek attım sepete, başını okşayıp gönlünü almayı da ihmal etmedim. Gelmişken manav reyonuna da bir bakayım dedim, aa bir de ne göreyim anneannemin paklası. Yerleştirildiği kasada görücüye çıkma zamanı gelmiş gelinlik kız gibi kırıtıp duruyor. Yanaştım yanına ve bir süreliğine ruhum uçup marketten dışarı çıktı. 


Ben evleninceye kadar ailemle Ankara'da yaşadım, sonra evlenip Denizli'ye yerleştik, orada bir okula tayinimiz de çıkmıştı aynı zamanda. 1,5-2 yıl kadar kaldık orada, unutamayacağım güzellikte günler geçirdim ailemden ve alıştığım şehirden ayrı kalmanın hüznü ve özlemi her daim yüreğimde olsa da. O aralar ne hikmetse konut sıkıntısı vardı ve uzun çabalar sonucu şehrin dış mahallelerinden birinde bir ev bulmuştuk. Komik bir evdi, kullanışsızdı, kurduğumuz soba bacanın yanlış yerde oluşundan dolayı her daim akardı, tren gibi içiçe odaları, mavi marleyleri, cart yeşil duvarları ve tam salonun orta yerinde pembeye boyalı bir yüklüğü vardı. Neredeyse salon büyüklüğünde bir mutfağa sahiptik ve o koca mutfakta adeta kaybolan 1,5 metrelik bir tezgahta öğrendim yemek pişirmeyi. Sonbaharda evlenmiştik ve ben ilkbaharda bayağı iyi bir aşçı olmuştum sıfırdan başlamama rağmen. Bu süreçte bana yazdığı yemek kitabıyla yol gösteren Leman Cılızoğlu Eryılmaz'a ve bu kitabı bana hediye eden kuzenim Emoş'a müteşekkirim. İlk zamanlar o kadar elimin uzantısı haline dönüşmüştü ki kitap eşim "Bu kitap kaybolsa aç kalırız" diye dalga geçerdi. İşte aşçılığı ilerlettiğim zamanlarda bir bahar başlangıcında Şeytan Pazarı'nda dolaşırken rastladım baklaya. İyice turfandaydı. Şeytan Pazarı şehrin ortasında kurulan, her daim açık, rengarenk bir pazar yeriydi. Tezgahlar arasında kaybolmaya bayılırdım, hele de bahar aylarında. Nergisler, baklalar ve kazanlarda kavrulup mis kokularını havaya saçan leblebilerle kazınmıştır hafızama. Hala zaman zaman rüyalarıma girer. Sonraki gidişlerimde ne yazık ki eski güzelliğini kaybetmişti, adı da ne hikmetse Şeytan Pazarı'ndan Melek Pazarı'na evrilmişti. Çocukken baklayı hiç sevmezdim, ne zaman sofraya gelse burun kıvırır, yiyecek başka bir şey arardım. Gençliğimde birdenbire ilgi alanıma girdi, hele de turfandayken pek sever oldum. Sanırım Şeytan Pazarı'nda rastladığımda iyice turfandaydı ki epey bir para bayılıp aldığımı hatırlıyorum. Elimle pişirdiğim ilk baklaydı o ve ondan sonra ne zaman bakla pişirsem penceresinden içeriye solgun bahar güneşi vuran kocaman mutfağımı ve Denizli'yi anarım. Markette bakla kasasının başında kaç dakika geçirdim bilmiyorum ama hayalen gittiğim Denizli'den geri döndüğümde bakla tartılıp market sepetime yerleşmişti bile. Az evvel de mutfağa gidip altını söndürdüm. Artık mevsiminde bir ya da taş çatlasa iki defa pişiriyorum, eski düşkünlüğüm yok ama sırf Denizli'yi hatırlamak için alıyorum desem yeridir. Bu kadar nostaljiden sonra gidip düdüklü tencerenin kapağını açayım. Güzel anılarınız çok olsun...

17 yorum:

  1. Ben pek yemedimde eşimde cok sever bunu Kavurmasini sever oda :) ellerinize saglkk 💙💙💙🌼🌼

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kavurmayı hç denemedim, zaten dedim ya turfandayken bir-iki pişer sonra iç baklaya dönerim enginarla.

      Sil
  2. Annem çok sever baklayı.Bahçesine kendine yetecek kadar eker.Olunca da afiyetle yer.Ne güzel değil mi bir yiyeceğin bize güzel şeyler hatırlatması.Tıpkı baklanın size Denizliyi hatırlatması gibi...Kaleminize sağlık yine çok sıcak bir yazı ile karşılaştım.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, annenize de afiyet olsun :) Sevgiler...

      Sil
  3. bizde de enginarlı yapılır. ben sade severim yoğurtlu :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Enginara iç bakla yakışır ama bu kabuklusu yoğurtlu güzel olur :)

      Sil
  4. Anılar..Nerede olursan ol yakalıyor insanı. İnanır mısın tam baklaya güzelleme yazmak üzereydim ben de. Geçen gece Rayuş telefon açtı "yarın kahveye bir sürprizle geliyorum inşallah korktuğum olmaz" dedi. Sadece "bakla" dedim. Ben de yapmıştım. Bu aramızda çok sık olur. Baklayı hem baharı müjdelediği için severim hem de tadı için. Allah ağız tatlarımızı bozmasın diyelim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asucum kalp kalbe karşıymış demek :) Baklalı kalpler ahaha :)Bakla mühim bir şey yav, fal bile onunla açılıyor. Ayrıca bir sürü anı getirdi aklımıza bak. Rayuş'a benden çok selam ve ikinize de sevgiler...

      Sil
  5. Bakla sevilmez mi yahu?
    Ben taparım kendisine. Cuma öğlenleri yazı evinden çıkınca karnım acıkmış oluyor. Miniminnacık bir dükkan var. Üç masalı. Zeytinyağlılar falan. Nefis şeyler yani. Bakla çıktığından beri her hafta bakla yiyorum. An itibariyle ağzımın suyu aktı. Sanırım bu cuma yine bakla yiyeceğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok benim aşkım o kadar abartılı değil, mevsiminde bir, en çok iki. Ama iç baklayı enginarla birlikte sık yaparım. Yalnız komik bişi oldu, dün kocam rağbet etmedi baklaya, ben biraz yedim, kalanını dolaba kaldırdım. Bir yandan da düşünüyorum "bakla ertesi güne kalmasaydı, dokunabilirmiş, o mealde birşeyler okuduydum" diye. Sabah da bu düşünceyle kalktım aa bir baktım tezgahın üstünde bakla kabı bomboş, kocam gece hepsini götürmüş. Ülen doğru dürüst yememiştim bile. Belli oldu bir daha alınacak :)Sana da cuma için afiyet olsun.

      Sil
  6. Tarifi de yazsaydiniz keske. Ben de cumartesi aldim. Annem ve kardesimin alerjisi var. Tek basima yemeye korkuyorum ama su vakte kadar bir sey olmamisti. Bayilirim baklaya.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok tariflik bir şey ya, benim fasulye, bakla pişirmede klasik olayım. Ayıkla, soğanını doğra, zeytinyağını ekle, biraz şeker, tuz. Karıştır, at düdüklüye ya da tencereye, kapat kapağını. Su koymuyorum, kendi suyunda. Ben baklaya salça koymam ama istersen biraz ekleyebilirsin. Fasulyede ilaveten bol domates oluyor tabi.

      Sil
    2. Kalkip yapiyorum hemen. Bir de kek yapicam yine, sizin tariften.

      Sil
  7. Küçüklüğümde ben de gıcık kapardım bakla pişince, şimdi de bayılıyorum... Ne güzel anlattınız Öğretmenim...

    YanıtlaSil
  8. Ben de ne zaman bakla pişse dere otuna karışan o kokusunu içime çektiğimde baharın geldiğini anlıyorum..

    YanıtlaSil
  9. Ben de hiç sevmem baklayı. Sevmeme bedenim de ayrı bir yazı konusu. İç baklayı severim ama. Bizim ailenin bütün kadınları da çok iyi pisirir ben hariç. Ben su peynir satan marketi merak ettim. ☺

    YanıtlaSil
  10. Ellerinize sağlık ve afiyet olsun...

    YanıtlaSil