.

.
.

29 Ekim 2016 Cumartesi

GÜNLER GEÇERKEN

Hızlandırılmış festival koşuşturmasının ardından film izleme hevesiyle yorulduğunu anlamayan bünye finali takiben "yetti gari" deyip kendini kanepeye konuşlandırdı ve bir süre zorunlu ihtiyaçlar dışında kendini oradan kaldırmadı. Hafta ortasına doğru aklı başına yavaştan gelmeye başlayınca önce evi düzene sokup ardından zeytin hasadının gereklerini yerine getirdi. Bu yıl zeytin ağaçlarımız biraz tembel çıktı, artık gerçekten tembellik mi, aşırı sıcakların çiçekteyken vurup ürün miktarını azaltması mı bilemedim ama her senekinden daha az oldu rekoltemiz. Üstelik geçen yıl bu vakitler daha geç topladığımız halde doğru dürüst siyah zeytin bulamamışken bu sene neredeyse yeşile hasret kaldık. Alacalılarla yeşilleri karıştırıp dildik, tatlanmaya bıraktık. Siyahları da sele zeytinine dönüşmesi için bir fincan zeytinyağı, bir fincan sirke, bir buçuk fincan iri tuz, 1 yemek kaşığı şeker ve 1 yemek kaşığı limon tuzu eşliğinde 5er litrelik 2 kavanoza doldurup sabah akşam çalkalamaya başladık. Umarım önceki yılki kadar lezzetli bir sonuç elde ederiz.

Zeytinlerin işini bitirdikten sonra bünyeyi dinlendirmişken gözlerimi de dinlendirmeye karar verdim, karşıma denizi ve Beydağlarını alıp kahve içtim arkadaşımla bir öğle sonrası:


Boşalan aküleri şarjettikten sonra yeni etkinliklere dalmak şart oldu haliyle. İlk olarak elimdeki, Turkcell sarı kutudan alınma beleş bileti süresi dolmadan değerlendireyim diye sanki uzun zamandır film izlememiş gibi vizyona girer girmez ilk seansta sinemaya koşturdum "Ekşi Elmalar" için: 


Bir "Vizontele" ve benim en sevdiğim Yılmaz Erdoğan filmi olan "Neşeli Hayat" kadar olmasa da memnun ayrıldım salondan. Huysuz Reis Aziz Bey rolünde Yılmaz Erdoğan'ın oyunculuğuna diyecek yoktu. Güzel kızları Songül Öden, Farah Zeynep Abdullah, (hiç sevmediğim) Şükran Ovalı da oynadıkları karakterlerin hakkını vermişlerdi Allah için ama ben en çok mahcup mühendis Fatih Artman'a bayıldım. Behzat Ç.'nin dombili cinayetçisi incecik olmuş, o komik bıyıklar ve saç modeliyle de neredeyse tanıyamayacaktım. Renkli, canlı, eğlenceli bir filmdi, son bölüm biraz dramatikleşse de Reis Aziz Bey'e hiç acıyamadım doğrusu. 

Sinema çıkışı soluğu Cam Piramit'te aldım. Konyaaltı Belediyesi'nin düzenlediği Kitap Fuarı'nın 7. si açılacaktı zira. Bir Tüyap Kitap Fuarı kadar olmasa da kitap görmek, kitap kokusu solumak, kitapları karıştırmak insanın moralini yükseltiyor. 2 yıldır katılan yayınevi sayısı daha fazla, bu da sevindirici bir durum tabii ki. Önce standlar arasında hızla bir tur attım.


Ardından Meltem salonuna geçip Zeynep Altıok Akatlı'nın daha sonra imza etkinliğine de katılacağı "Sınırlar Arasında" isimli kitaba konu olan mülteciler sorunu üzerine olan konuşmasını dinledim. 


Zeynep hanımla kısa bir sohbetin ve kitap imzalatmanın ardından daha uzun bir tur attım salonda, standlarda oyalandım, kitapları karıştırdım ve elim kolum kitap poşetiyle dolu eve yollandım. İçimdeki canavarı yine durduramamıştım, evdeki kulelere yeni bir kule ilave etmenin dudaklarımda oluşturduğu kocaman tebessüm, ellerimde poşetlerin ağırlığının verdiği uyuşma, dizlerimde yürümenin ağrısı ile  günü bitirdim. Hal böyle olunca bugün tekrar şarja bağlanmam gerekti. Öğleye kadar kendime ancak gelebildim, o süreçte de Woody Allen'in son filmi olan "Cafe Society"yi izledim, pek de beğenmedim. 10 üzerinden 6 verdim :)


Ardından sezonun ilk tarhana çorbasını ve ilk terbiyeli kerevizini pişirip kitabımı elime aldım, Tayfun Pirselimoğlu'nun "Berber"i. Tayfun Pirselimoğlu'nu pek severim, hafif fantastik ve karanlık romanlarının hepsini okumuşluğum var ki ben bu tarzdan pek hoşlanmam esasen. "Berber" de benzer türde bir kitap, içinde asıl mesleği berberlik olan kiralık bir katil, bitmeyen kış, beklenen kıyamet, ne idüğü belirsiz ilişkiler, muamma olaylar var. Son sayfalarına geldim. Yazıyı bitirir bitirmez onu da bitireceğim. Dünkü yorgunluktan perişan dizim ve ayak kemiğimin ağrıları izin verseydi 29 Ekim kutlamalarına gidecektim ama risk alamadım, biraz daha dinlendirmem gerek. Cumhuriyet çok yaşasın diyerek ayrılayım huzurdan...

1 yorum:

  1. Tempona hayranım, aman nazar değmesin! :) darısını da başıma diliyorum :)

    YanıtlaSil