.

.
.

1 Temmuz 2016 Cuma

SEYAHAT GÜNLÜĞÜ 6

Yunanistan dönüşü yorgun ve sivrisineksiz bir uykunun ardından sabah kızkardeş ve ailesini yolcu edip eşyalarımızı emanete bıraktıktan sonra son bir tur için Edirne'ye yollandık. Eksik kalan yerleri tamamlamaktı niyetim ve Üç Şerefeli Cami ile başladım.


Üç Şerefeli Cami adını farklı boyut, genişlik ve biçimdeki 4 minaresinin 3 şerefeli olanından alır. Bir diğeri 2 şerefeli iken 2 tanesi tek şerefelidir.








Üç Şerefeli Camiin yapımına 2. Murad zamanında, felçli mimar Muslihiddin tarafından 1437 yılında başlanmış ve 10 yılda bitirilmiştir.



Üç Şerefeli Cami'den sonra hemen çaprazındaki Makedonya Kulesi kazısı ve Hadrianopolis surları çevre düzenlemesine bir göz attım.



Bayıldığım Eski Cami'ye bir ziyaret daha yapıp vedalaştıktan sonra ara sokaklarda biraz dolanıp eski evleri fotoğrafladım.


Eski Cami'den Selimiye ve Mimar Sinan heykeline bakış 




Edirne'ye veda etmeden önce son ziyaretimizi Kırkpınar, Sarayiçi'ne yaptık. 2. Murad tarafından yaptırılmış Saray-ı Cedid-i Amire adı verilen saraydan dolayı bölgeye bu isim verilmiş ancak günümüze saraydan pek fazla bir şey kalmamiş, saray mutfakları, hamam ve Cihannüma Kasrı.



Tunca nehri kıyısındaki Adalet Kasrı saraya sonradan Kanuni tarafından eklenmiş ve Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş bir yapı. Zamanında Divan-ı Hümayun (Yargıtay) olarak kullanılmış.



Ve Balkan Şehitliği, Balkan Savaşı'nda Bulgarlara esir düşen ve Sarayiçi'nde aç bırakılarak ölüme mahkum edilen asker-sivil 20.000 şehidin anısına yaptırılmış.

Gelelim er meydanı Kırkpınar'a, buraya neden Kırkpınar denmiş, elbet bir efsanesi var, ben uzun uzun anlatmayım, bilmeyenler şuradan tıklayıp okuyabilir. Aşağıdaki çirkin yapı da sözü edilen pınarın yerine sonradan yapılmış:


Efendim güreşler artık çayırda değil stadyumda yapılıyor:


Stadyum çevresine ünlü güreşçilerin ve ağaların heykeli dikilmiş, ağalar altından, güreşçilerse zenci :)




En komiği ise bu, Kırkpınar güreş davetiyelerine basılan kırmızı dipli mum heykeli, hahaha :)


Kırkpınar ve Sarayiçi gezimizi planımızda yaptığımız değişiklikle kısa kesiyor ve ne yazık ki 2. Beyazid Külliyesi'ni ziyaret edemeden ayrılıyoruz Edirne'den.


Edirne girişindeki pehlivanlara el sallayıp Kırklareli'ne doğru yola koyuluyoruz.


Ayçiçeği tarlaları arasından geçerek 45 dakikalık bir yolculukla varıyoruz Kırklareli'ne ve arkadaşlarımızla buluşmak için fotoğraftaki parkın önünde iniyoruz.


Kakava Şenlikleri bu meydanda yapılıyormuş.



Bu görüntüleri şöyle açıkladı arkadaşımız: "Kırklareli'nin istasyonu var treni yok, uçağı var havaalanı yok" :)


İstasyon Caddesi imiş burası.


Öğlen Kırklareli spesiyali olarak köfte yiyoruz. Bu geziye damga vuran yemek köfte oldu ama henüz en lezzetlisini yemedik. Arkadaşların balkonunda kahvelerimizi de içtikten sonra Babaeski'ye doğru yola koyuluyoruz.


Şansa bakın ki seyahat boyunca yollarda araçların süratinden bir türlü fotoğraflamayı başaramadığım ayçiçeği tarlaları kuzenin evinin tam karşısında bana poz verdiler :)


 4. Murad devrinde inşa edilmiş Babaeski Köprüsü, Ergene nehri kolu üstünde


Babaeski Fatih Hamamı


Cedid Ali Paşa Camii

Babaeski küçük ama şirin bir ilçe, şehirde turladıktan sonra kuzen bana bir sürpriz yapıp doğum yerim olan ve ayrıldığım 1,5 yaşından beri bir daha gitmediğim Meriç'e götürüyor, üstüne üstlük yolda durup ayçiçeği tarlalarına dalmamı sağlıyor:



Evet bu küçücük sınır ilçesi yıllardır görmek istediğim Meriç:


Ve beni bir sürpriz bekliyor, kahvede yıllar önceki evsahibimizi soruyoruz, şaşılası bir şekilde biliyorlar ve evi gösteriyorlar. Tabii benim bebekliğimdeki ev yenilenmiş ama bahçe aynı duruyor.


Şu pembe bina



Burası da bana hep anlatılan, evsahibimiz hanımın bir yandan örgü örüp bir yandan benim peşimden koştuğu, babamın ektiği sebzelere gübre diye döktüğü keçi moklarını zeytin sanıp yemeğe kalktığım bahçe. İnanılmaz bir hatıra olacak benim için, kapıyı çalıyorum, yaşlıca bir hanım açıyor, adımı söyleyince çığlıklar atarak boynuma sarılıyor. Çoktan vefat etmiş evsahibimizin o yıllar yeni yetme olan kızı bu, neredeyse ağlaşacağız, öyle duygusal anlar. Hal hatır sorup biraz sohbet ettikten ve küçücük şehirde kısa bir tur attıktan sonra bana bu güzel anları yaşatan kuzene müteşekkir ayrılıyoruz Meriç'ten.


Burası tamamı kadraja sığmayan, dünyanın en uzun köprüsü olan, 1238 metrelik ve 172 gözlü, Ergene nehri üzerindeki Uzunköprü. 1427-1443 yılları arasında, 2. Murad'ın emriyle Mimar Muslihiddin Efendi'ye yaptırılmış. Çevresi çeltik tarlalarıyla kaplı ve ortalık o tarlalarda kurbağa avlayan leyleklerle dolu.


Leylekler beslenirken biz aç mı kalalım, eski Fenerbahçe oyuncusu Aydın'ın her çeşit Fenerbahçe objesiyle dolu (buna garsonlar da dahil) mekanına gidiyor ve hayatımda yediğim en güzel köfteyi yiyoruz.


Babaeski'de günü sonlandırıyor ve ertesi gün İstanbul'a doğru yola çıkıyoruz.


Otobüs köprüden geçerken Boğaz'ın en sevdiğim yerine göz atmasam olmaz.


Çiya'da beslendikten sonra Kadıköy'de Lale ile buluşup tren vaktine kadar Haydarpaşa manzaralı sohbet ediyoruz.


Haydarpaşa ile başladığım seyahati Haydarpaşa ile noktalıyorum. Bu kez akıllandık, metro ile Kartal'a kadar gidip oradan taksiyle Pendiğe geçiyor ve trenimize yerleşiyoruz.


Bu yazı da tren penceresinden dün hevesle açılışı yapılan, Kocaeli'ni Yalova'ya bağlayan Osmangazi Köprüsü ile bitsin. Yüreklerimizin yanmadığı huzurlu günlerde yeni bir seyahatte buluşmak üzere...

6 yorum:

  1. bayıldım
    ne de güzel yerleri gezmişsiniz
    sevgiler sana leylağım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sıcağa rağmen güzel gezdik Maviannecim, sana da iyi tatiller, sevgiler

      Sil
  2. Evsahibinizin kızıyla görüşmeniz ne hoş olmuş. Okurken ben bile duygulandım, sizi düşünemiyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cidden şahane bir anı kaldı bana, duygulu anlardı.

      Sil
  3. kirklareline kadar gelmissiniz. cok sasirdim. bilseydim ziyaret ederdim sizi. etrafi gosterirdim. cok uzun zamandir okuyucunuzum. gene bekleriz. en guzel kofteyi peyniri biz yapariz :).

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız olarak yorum girdiğiniz için kim olduğunuzu bilemedim, sağolun ilginiz için. Bir öğleden sonra geçirdik Kırklareli'de, son anda plan değiştirip üniversite arkadaşlarımızı yıllar sonra görmeye geldik. Bir daha kısmet olursa köfte peynir bahane, dostluk şahane deriz :)Kırklareli'yi çok beğendiğimi de söylemeden geçemeyeceğim, sevgiler...

      Sil