.

.
.

26 Mayıs 2016 Perşembe

ETKİNLİKLE DOLU GÜNLER

İki haftadır o etkinlikten bu etkinliğe koşmaktan yoruldum. Evde kapanıp kaldığım günlerin acısını çıkarıyorum zannımca :) En son Çiçek Festivali'nde kalmıştık galiba. İşte o çiçek kortejini izlemeye gittiğimiz gün geçen yıl bir binanın yıkılması üzerine parka çevrilen ve Kadın Yarı'na köprülü geçiş sağlayan alanı hiç görmediğimizi farkedip yolüstü bir uğrak yapıverdik. Merdivenlerden inip uzun bir tahta köprüyü geçerek yolun karşısına Kadın Yarı'nın olduğu bölgeye ulaştık. Bu zamana kadar son derece pis olduğu için eğilip bakmadığımız yarın başlangıcının aslında ne kadar derin ve ilginç olduğunu farkettik. aşağıdaki fotoğraflar oradan:


 


"Kadın Yarı" hakkında muhtelif rivayetler anlatılır, en çok bilineni sırtına çocuğunu bağlamış bir kadının soluklanmak için yarın kenarına oturduğu, o esnada çocuğun kundaktan kurtulup yardan aşağı düştüğü ve kadının da çocuğunun ardından uçuruma atladığı şeklinde olanıdır. Öykü ne dereceye kadar doğru bilemem ama yarın manzarasının muazzam olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. 

Pazartesi günü saçımı boyatmak için kuaföre gittim, boyanın süresi dolana kadar çantamdan kitabımı çıkarıp okumaya başladım. Beni kitap okurken gören kalfa kız, "hocam ben de kitap okumayı çok seviyorum ama elime alınca üçüncü satırdan öteye geçemiyorum, uykum geliyor" dedi. Yan koltukta saçını kestirmekte olan kadınla aynı anda "E bu nasıl sevgi" demişiz, daha doğrusu şarkıdaki gibi: "Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap". Çok sürmedi kuaförün yanındaki dükkanın sahibi olan kadın girdi içeriye. Elimdeki kitaba bakıp "Ne okuyorsun?" dedi ve cevabımı bile beklemeden iç bölüme geçti. Dönerken de şunları söylemeyi ihmal etmedi: "Ben bu aralar kitap okuma yeteneğimi kaybettim, onun için de okumamaya karar verdim". Aferin, ne kadar iyi ettin. Kim senin kitap okuyup okumadığını sorguladı, kim ayıpladı, niye özeleştiri yapmak gereğini duydun, kitap okumanın yetenekle ilişkisi nedir, herkes okumak mecburiytinde midir? Bu tarz bir alay soruyu zihnimden geçirirken elimdeki kitaba odaklanamadım, o sırada da boyamın süresi doldu, yıkamaya çağırdılar. Sevgili kitap okumayanlar, bu bir suç, günah, eksiklik, mecburiyet değildir. Okuyup okumamak sizin bileceğiniz iş, kimseye neden okumadığınız konusunda komik ve saçma açıklamalar yapmak zorunda falan da değilsiniz, neyi seviyorsanız, neye yeteneğiniz varsa onu yapınız lütfen ve kitap okuyan bir insana da engel olmayınız... Şeklinde bir diskurdan sonra geçeyim geçen hafta ve dün izlediğim Tiyatro Festivali kapsamındaki iki oyuna. İlki İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği "Erkek Arkadaş" isimli eski bir Brodway müzikali idi. Kalabalık kadrolu, danslı, müzikli, renkli ve canlı bir seyirlikti. Belki ilk izlediğim oyun olsa daha farklı düşünebilirdim ama "Bollywood" gösterisi ve "Simsarlar"dan sonra bana biraz naif ve acemice geldi. Yine de çok emek harcanıp alınteri dökülmüş bir çalışma idi, katkısı olanlar çok yaşasın. 


Dün izlediğimse Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bir oyunu olan, Yaşar Kemal'in aynı adlı eserinden uyarlanan "Teneke"ydi. Hep bilinen ve yaşanan bir konunun yetenekli oyuncularla sahnede canlandırılması güzel olmuş, aynı dileklerim bu ekip için de geçerli.



Bu akşamın ve benim için festivalin son oyunu ise Fransız "Theatre Fools and Feathers"ın sergileyeceği "İki Kafadarın Trajikomik Hikayesi" olacak, bakalım hoşumuza gidecek mi?


Tiyatro her daim hayatımızda olsun...

2 yorum:

  1. Haberlerde Antalya halkının bu kadın yarığına tepkili olduğunu okumuştum siz gayet iyimser bakmışsınız :) oradaki doğal yapının bozulduğuna dair açıklama falan yapmışlar bilemedim şimdi ama manzara çok güzel evet

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önceleri ben de tepkiliydim ama gidip görünce pek tepki verecek bir şey olmadığını gördüm, ayrıca temizlenmiş, güzelliği ortaya çıkmış, leş gibiydi, kokudan yanına varılmıyordu. Tek takılacak husus sondan bir önceki fotodaki beton bloklar olabilir ama onun da doğal görünümü bozmak dışında bir sorun yarattığını sanmıyorum.

      Sil