.

.
.

29 Mart 2016 Salı

KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ 1 (VARNİK)






Küçük kardeşimin ödü kopardı ondan, laf aramızda ben de ürkerdim. 24 haneli, 4 katlı ve oldukça bakımsız apartmanımızın merdivenlerinin temizlik günlerinde ürkek bir yarasa gibi görünürdü sahanlıkta. Neredeyse iki boyutlu denecek kadar zayıftı, seyrelmiş ve kırlaşmış saçlarına sardığı siyah örtü ve her daim üzerinde taşıdığı eskimiş, uzun, siyah giysi zayıflığını ve ürkütücülüğünü arttırırdı. Çukura kaçmış gözleri ve frengi nedeniyle kaybettiğini çok sonra anlayacağım burnunun yerindeki dipsiz bir kuyuya benzeyen burun delikleri ile rahatlıkla bir korku filminde rol alabilirdi. Ayazın açık merdiven sahanlıklarından bıçak keskinliğinde vurduğu kış günlerinde, henüz ağarmamış sabahlarda görünürdü süpürgesi, kovası ve soğuktan çatlayıp kızarmış iskeletimsi elleriyle. Okula gitme saatimdi ve bakmamaya çalışsam da içimden bir şey dürterdi. Başımı çevirdiğimde beni süzdüğünü fark eder, paldır küldür inerdim merdivenlerden. O’nun bizden, bizim O’ndan ürktüğümüzden daha çok ürktüğünü o yaşlarda idrak edemiyordum. O, apartmanda “öcü” yerine kullandığımız “Varnik”ti. Biz apartmancak O’nun “öcü”süydük aslında, bilmiyorduk. 

Kat malikiydi, sitedeki pek çok aile gibi yıllar önceki bir büyük sel baskınında yıkılan evinin yerine verilmişti oğlu “Cıray”la oturduğu ve odalarını bekâr öğrencilere kiraya verdiği zemin kattaki daire kendisine. Asıl adı Jirayr olan oğul yaşını başını almış bir adam olsa da hiçbir işte dikiş tutturamadığı, karısı da kendisini terk edip kaçtığı için annesiyle otururdu. Kimse Jirayr demezdi ona, daha doğrusu Jirayr diye bir isim olduğunu bile bilmezdi, “Cıray” demek daha kolaydı hem. Zaten Varnik’in de aslında “Veronik” olduğunun farkında değildiler, farkında olsalar bile romanlarda, filmlerde şuh, sarışın, havalı güzellere konmuş Veronik adını yakıştırmazlardı ki ona, “Varnik” iyiydi, karardı, O’na yeterdi. 

Konuşmazdı kimseyle pek, çok ender duydum bir mağaradan gelirmişcesine hışırtılı, yükseltse kızacaklarmış gibi kısık sesini. Bir kez annem soğuktan morarmış ellerine acıyıp merdivenleri silerken takması için kauçuk bir eldiven verdiğinde teşekkür etmişti duyulur duyulmaz, eldivenleri bir kenara koyup yine çıplak elle işine devam etmişti. Geçim zorluğu çekiyordu ve apartman yönetimi bunun farkındaydı, üç-beş kuruş karşılığında merdiven süpürüp silme işini ona havale etmişti, apartmanda başka kimse yanaşmazdı zaten buna. Ses etmeden kabul etmişti, memnun olmuş muydu bilinmez. Sonraları her biri mahallenin bir kızıyla evlenecek kiracılarından gelen paraya ekleyip belki biraz daha iyi bir sofra kuracaktı. Biz o evden taşınana kadar hep süpürüp sildi o bakımsız merdivenleri, sanırım bizden sonra da devam etti. Çok zaman sonra öldüğünü duydum.

Oysa bir süre oturduğumuz ve anneannemin de oturmaya devam ettiği diğer bloktaki Ermeni komşularla ilişkiler çok farklıydı. Varnik’e asıl ismi “Veronik” bile layık görülmezken Ağavni Hanım öyle benimsenmişti ki “Avniyanım” oluvermişti taşındığının haftasına.  Çünkü görece zengindiler, çünkü başında kocası, evinde yetişkin çocukları vardı, kabul için gerekli şartları taşıyordu yani. Çoğunluğu dul ve muhafazakâr kadınlardan oluşmuş komşuları ne eşi Ohannes’ten kaçmış, ne mutfak penceresine dizilmiş boş şarap şişelerinden rahatsız olmuş ne de evlerine teklifsizce girip çıkmaktan çekinmişti. 

Öteki olmak; varlık düzeyleri dışlanmalarını engellese de doğup büyüdükleri ülkede yabancı kabul edilmek zor zanaattı kısacası, oysa ki en az bizim kadar bizden, bizim kadar bizdiler...

Not: Böyle bir seri yazmaya karar verdim, verdim ki unutulmasınlar. Hayatıma değen, bana bir şeyler katan kişileri anlatan, gençliğin havailiğiyle anlamlandıramadığım yaşantıları irdeliyen bir seri olsun. Çünkü söz uçar, yazı kalır. Her biri için o zaman veremediğim bir çiçekle...

14 yorum:

  1. Verinin belki ber yerde. Farkındamısınız kadar varlar hayatra. Devamını bekliyorum sabırsızlıkla. Kalemine saglik

    YanıtlaSil
  2. Ben bunları kitap olarak görmek Istiyorum artık . Kalemine, aklına sağlık Nursen'cim. :)

    YanıtlaSil
  3. Ne de güzel yazmışsınız, yüreğinize sağlık...
    Hayatımıza değen insanları yazmak şahane bir fikir...
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Siz hâlâ öykü yazmayın leylakım dalım :)

    YanıtlaSil
  5. Okurken hiç farkında olmadan sona geldiğimi fark ettim, oysa hiç bitmesin istiyordum. İyi ki unutulmamışlar. O hayatlara bir ucundan bizler de tanık oluyoruz. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  6. Çok güzeldi,kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
  7. Bir an yazınız bitmesin devamı gelsin istedim ne güzel bir anlatım size ilk uğrayışım ama beğenerek ayrıldım.

    YanıtlaSil
  8. Okurken yaşattınız Leylak Dalı 'cığım ,teşekkürler.Devamını merakla bekleyeceğim.Sevgi ve selamlarla.

    YanıtlaSil
  9. kaleminize sağlık her yerin her çocukluğun bir Varnik i var aslında ...

    YanıtlaSil
  10. Çok güzel bir karar. Seni okumak zaten çok keyifli. Merakla bekleyeceğim

    YanıtlaSil
  11. Yine çok keyifli bir anlatım olmuş. Bir sonrakini sabırsızlıkla bekliyorum. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  12. çok hoşuma gitti hem bu hem de sabırsızlıkla bekleyeceğim diğerlerini yazma kararınız,şu benim evvelce söylediğim ''artık öykü yazmalısınız'' önerimi bir daha düşünün.Sevgiler

    YanıtlaSil
  13. bence de devam edin yazmaya. okurken bir yazarın kitabından bir bölüm okuyormuşum gibi hissettim.kaleminize kuvvet Nurşen Hanım.

    YanıtlaSil
  14. Sanki aynı muhitte yaşamışız gibi geldi gerçi muhakkak epey büyüğümdür sizden! Kurtuluş da küçük bir çocuk olarak öyle benzer hikayeler biriktirdim ki:) ama siz yazın ben seyahat blogçusuyum, haddimi biliyorum! Sevgiler.
    DenizMontreal ( deniz ile devri alem)

    YanıtlaSil