.

.
.

23 Eylül 2015 Çarşamba

ÇİÇEK GETİRENLERİNİZ ÇOK OLSUN


 Fotoğraf: Steve McCurry

Sabahleyin uykumdan kulağımda şu türkünün nameleriyle uyandım:

"Mert yanılır, namert kaçar yavri yavriiiii
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir".

Pes dedim kendime, yapacak başka işin kalmadı, rüyanda er meydanlarında kılıç şakırdatıp cenk eyledin. Sonra hatırladım bu türkünün Köroğlu adına yakıldığını ve çocukluğumda sabahları arkası yarınlı skeçler halinde dinlediğim "Köroğlu" isimli radyo oyununa ait olduğunu. Tok sesli bir adam önce özet verir arkasından bölüm başlardı. Kahramanlık türküleriyle bir muhabbetim olmadığına göre çocukluğumu özlediğime karar verdim, tam da bayram arifesi ve tam da ana-baba evinde. Çok bunaldım-bunaldık-galiba ülke gündeminden, olur olmaz bahanelerle çocukluğun o tasasız, naif hallerine dönmek istiyorum. 

Köroğlu değilim ama karıncalarla savaş halindeyim bu ara, savaşmak istediğim en son böcek türüyle. Yıllardır kendileriyle bir muhabbetimiz yoktu, dağda bayırda rastlaşırsak selamlaşıyorduk en fazla. Bir gün, pat diye gelip yerleştiler mutfağa, sormadan, haber bile vermeden. Tamam severiz, kendi halinde, çalışkan arkadaşlardır, kimseye zararları yoktur, doğaya faydaları çoktur, değme inşaat ustasından iyi tünel kazarlar, en fazla bir ısırık atarlar kazara kolunuza bacağınıza gelip huylandıysanız, o da anında geçer. Bir iki kere piknikte tadına bakmışlığım da vardır farkına varmadan, fena halde acıdırlar, bunun dışında bir kötülüklerini görmedim ama tezgahın üstüne, eviyenin içine de hiç yakışmıyorlar yani, gidin kapının önünde oynayın. Kendi kendime böyle konuşaraktan çareler aramaya başladım, her sabah kalkınca tüm karınca familyasını büyük dedesinden en küçük torununa kadar eviyenin içinde görmek haliyle pek hazedilesi bir durum değildi. Kişt dedim gitmediler, yabancı dil kullandım, hoşt dedim yine gitmediler. Facebook'ta bilenlere danıştım, önerilen çarelerden en az zararlı olanların hepiciğini denedim. Pudra dediler, serptim. Tezgah Japon geyşalarına benzedi, karıncalar üstünde şekil çizdi.  Tebeşir dediler sürdüm, öğretmenken bu kadar içli dışlı olmamıştım tebeşirle, karıncalar okuma yazma öğrenesi oldu, yine gitmediler. Çamaşır suyu dediler ortalığı Ace'ye beledim, zehirlenesi oldum, 2 gün tatile çıktılar, 3. gün gittikleri yerdeki akrabalarını da toplayıp geri geldiler. Tezgahı kullanamaz oldum, hayvanlar "burası bizim, defol git" diyecekler neredeyse. Öldürmeye kıyamıyorum ama yapacak bir şey yok, kağıt havluyla toparlayıp atıyorum. Karıncaezmezlikten karınca canavarına dönüştüm. Tek çarem kaldı Antalya'ya dönerken ilaç yapmak, affetsinler beni, elimden geleni yaptım, iyilikten anlamadılar. Önümüzdeki yaz evde geniş çaplı bir karınca kolonisi bulmak istemiyorsam bunu yapmak zorundayım. 

Koca bir mevsimi devirdik neredeyse, pek hoş bir yaz olmadı. Önce yağmurlar, sonra sıcaklar, hepsinin üstüne tüy diken ülke gündemi derken sıkıntılı ve buruk geçti günler. 1-2 güne kadar Antalya'ya, evime döneceğim. Çok işim var halledilecek, toparlanmak, 4 ay boyunca her yana yaydığım eşyaları düzenleyip valizleri hazırlamak, evi kışa hazırlamak gerek. Yarın bayram ayrıca, içimden hiç bayram kutlamak gelmiyor. Daha huzurlu, barış içinde, gençlerin ölüm haberlerini almadığımız günlerde bayram sevinci yaşayalım diyorum, bir dahaki sefere Antalya'dan seslenmek dileğiyle hoşçakalın...

2 yorum:

  1. Ah o karıncalar. Bir yaz beni de delirtmişlerdi. En iyisi çamaşır suyu. Onları gözetliyeceksin. Geldikleri deliği keşfedeceksin. Sonra basacaksın çamaşır suyunu.
    Ay yazıktır ama başka çare yok. Ya onlar oturacak evde ya biz:))

    YanıtlaSil