.

.
.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

HERKES YALNIZ*

Bu sabah erkenden çıktım evden, birtakım rutin tahliller ve yazılması gereken ilaçlar nedeniyle aile hekimine uğramam lazımdı. Asık suratlı doktorla olan görüşmem çabuk bitti, iki tüp kan verip çıktım sağlık ocağından. Karnım açtı, bir simit aldım ve en sevdiğim parka doğru yürüdüm. Hemen girişindeki yeni açılan cafede Varyant'ı tepeden, Bey dağlarını cepheden gören kuytu bir masaya yerleşip çay söyledim ve çantamı açıp kitabımı çıkardım: "Herkes Yalnız/Onur Caymaz".


Kitap dün kargodan taze taze çıkmıştı ve ilk öykü olan "Alice ile Nuri"yle gece siftah yapmış ama bitirememiştim. "Bu hikayenin ilk cümlesini yazdığım günün üzerinden bin dört yüz kırk yedi tane güzelim şarkı geçti. Okunmuş üç yüz on bir kitap, çalındı birkaçı, birkaçını da ben eşe dosta verdim; altı çizilmiş dokuz yüz yetmiş yedi satır geçti" diye başlamış "Alice ile Nuri"ye Caymaz. İtalikle basılmış, ana öyküden bağımsız bu ara bölümleri pek sevdim ben, hatta-kendisi duymasın-itiraf edeyim öyküden önce onları okuyuverdim. Kaldığım sayfayı açtım, ayracı arasına koydum, "Hiçbir el, hiçbir hayat, hiçbir yarış için gücü yok" cümlesini okurken gözüm Varyant'a kaydı. Evinizin bahçesinde binbir emek verip yine de bu gürlükte yetiştiremeyeceğiniz hüdainabit begonviller falez duvarlarını sarmış, baharla yeşillenip coşmuş ağaçlarla takım elbiseli bir erkek topluluğunun içindeki fuşya elbiseli cazip bir genç kadın gibi bir sohbete dalmıştı. Uzaklara baktım, Beydağlarına; denizden fışkırmış devler kadar heybetli ama bir o kadar da güzeldiler. Sabah mahmurluğuyla buğulu buğulu süzülüp "bu sahillerin bekçisi biziz" der gibiydiler. Güzellikleriyle beni daha fazla oyalamalarına izin vermeden kitabıma döndüm: "Yazılı kağıt var ya diyorum sana, yaşayan şeydir, gün gelir yoluna çıkar, karşı durur sana. Çünkü kağıdın ak yüzüne harf düştüğü zaman, cevher karışır hayata, doğum demektir".

Kitabın çekiciliği ile manzaranın çekiciliği arasında muallaktayım. Tam dalmışken bir şey ilgimi çekiyor. Varyantın kıvrımlarından yaşlı mı yaşlı bir teyzecik iniyor, ufarak bir şey. Saçları bembeyaz, bol bir şort giymiş dizlerine gelen, omuzunda havlusu. Belli, plaja iniyor. Kaldığım yerden devam ediyorum: "Kuş kanatları alkış oluyor", ben de teyzeye kuş kanadıyla alkış yolluyorum. 

Sabahın erken saatleri Varyant bir yaşlılar Cenneti sanki, teyzenin ardından atletik yapılı, güneşte şimdiden marsık gibi yanmış, 70+ bir ihtiyar delikanlı koşuyor, hem de yokuş yukarı. Çok geçmiyor bir başka 70+ bu kez bisikletle kıvrılıyor Varyantın dönemecinden. "Helal" diyorum içimden, her ihtimale karşı bir de "Maşallah" çekip kitaba dönüyorum. Lakin görüntü caydırıcı, kitapsa çok güzel. Tam istediğim gibi, tadından yenmiyor. Etrafa baksam aklım kitapta kalıyor, kitaba dalsam etrafta. Bir grup öğrenci geçiyor sonra bağırış çağırış, istesem de okuyamıyorum. Tekerlekli okul çantalarını tangırdatıp ergen hörleği sesleriyle bağrışarak geçiyorlar. Okul kaçkını bunlar, muhtemel ki donlarıyla denize girecekler :) "Miyav" die bir ses duyuyorum sonra, sağımdaki sandalyenin altından far gibi parlayan yeşil gözleriyle simsiyah bir kedi bakıyor bana dik dik. Bakışarak sohbet ediyoruz: "Bende yiyecek bir şey valla, bir simit vardı onu da yedim, susam bile kalmadı", "Teessüf ederim" diyor, "insan bir lokma ayırır". "Zahmet edip elli metre yürüsene kedi evine, kuru mamanın, yaş mamanın çeşidi orda, simide mi kaldın" diye çemkiriyorum. "Salak kadın" diye miyavlıyor ve çekip gidiyor. "Sensin salak" diyor ve yine "Alice ile Nuri"ye dönüyorum: "Kocalardan yapılmış demir parmaklıklarla evlerine hapsedilmiş kadınların acı yüzlerinden takınıyor (herkesin son taşı); onların çiçekli raflarında melamin tabaklarla her zaman birlikte duran hazır ifadeleri, hafifçe bükülen dudak, kalkan kaş, biraz gergince, ince parmaklar, gizler gibi yaşamak: "İstiyorsan kendin konuş babanla evladım, onca zaman sakladım, bilemem..."

Yaşlı bir çift Varyantın üstündeki sete doğru ilerliyor. Denize bakan banklardan birini seçiyor oturmaya niyetleniyorlar. Kadın pat diye bırakıyor kendini, erkek temkini; önce elindeki gazeteyle bankı süpürüyor, sonra oturuyor. Evin titizi belli oldu, erkek tarafı, kesin oturmadan pantolon paçalarını da yukarı doğru çekmiştir diz yeri yapmasın diye. Gazeteyi paylaşıyorlar. Kadın ekini alıyor, erkek ana sayfaları, denize değil gazeteye dalıyorlar sonra. Kadın arada sırtına attığı ceketi düzeltiyor. Aslında hava hayli sıcak ama bu yaş grubunda kireçleme, bel fıtığı vardır, cereyandan korunması gerekir. Setin dibindeki dönemeçten ardı ardına üç bisikletli ergen görünüyor. Kırmızı, sarı ve mavi renkteki bisikletlerini yere atıp çamın dibine seriliyorlar. Bisikletlerin modeli aynı, belli ki birbirlerine danışarak aynı anda almışlar, yoruldukları kızarmış yüzlerinden anlaşılıyor, muhabbete başlıyorlar. Ne konuştuklarını aşağı yukarı tahmin edebiliyorum, benzerlerinden yüzlercesi geçti çünkü elimden yıllar içinde. Hele önlerinden motosiklete binmiş, onlardan az daha büyük iki genç gülerek geçince muhabbetin sövmeye döndüğüne artık eminim. "Çocukken karanlıktadır genelde insan. Sonradan hatırlanan, karanlıktan geriye kalan tek şeydir sevgi. Biraz daha sevilmek. Hatırlanan..."

Ergenler dinlenmiş, yanlarından geçen şortlu turist kızların beyaz bacaklarına  bakıp gülüştükten sonra bisikletlerine binip tırmanmaya devam ediyorlar, ben de ikinci çayımı söylüyor ve kitaba dönüyorum yine: "İnsanın çocukken sevinci bitmez, bulur ve saklar, içindeki ses canlı yayındadır insanın çocukken, büyüyünce duyulansa bant kaydıdır sadece."

İkinci bir miyav sesiyle kopuyorum yine kitaptan, cafenin çatal-kaşık dolabıyla aynı renk, sarışın bir kedi burnunu çekmecelere sokmaya çalışıyor ama nafile, renkdaşlık bile geçit vermiyor içeri girmesine. Deniz olağanüstü güzel, kocaman bir makas alıp kesseniz çocukluğumda anneannemle gittiğimiz Uluş İş Hanı'ndaki, tabelasında "Dodanlı Yerli Mallar Dodanlı" yazan manifaturacının becerikli tezgahtarının kumaş yırtarken çıkardığı o "cırrrrrrrt" sesini duyacaksınız sanki. Denizden güç bela ayırdığım gözüm yokuş yorgunu bir çifte takılıyor kitaba dönmeden önce. Fıstık yeşili bir pardesüyü boğazına kadar iliklemiş sarışın bir kadın ve saçlarının boya olduğu-hatta kafa derisindeki koyu renkle bugün boyandığı-tepeden bile farkedilen adam ağır adımlarla tırmanıyorlar Varyantı. Çayım bitti, güneş yükseldi, kitaba yoğunlaşamıyorum. Artık kalkmalı. "Herkes Yalnız", yalnız evet ama etraf kalabalıkken yalnızlık fena olmuyor. Onur Caymaz şimdi burada olsaydı belki yeni kitabının ilk öyküsünü yazar, başlangıcını "Bu öyküye başladığımda Bey dağları karşımda yorgun devler gibi yanyana sıralanmış denize bakıyordu" şeklinde yapardı, kimbilir...

Son olarak, bu kitabı okuyun, valla çok güzel...

*Herkes Yalnız/Onur Caymaz
Kırmızıkedi Yayınları/Mayıs-2015
163 sayfa/Öykü
(Bold yazılar Alice ve Nuri öyküsünden)

7 yorum:

  1. Varyantı nasıl anlatsam ne desem de anlatsam güzelliğini bendeki yerini .. Çok ayrıdır Ben de yeri antalyaya her gelişimde önce varyanta gitmek isterim antalyadan uzakta olduğumda her sıkıldığımda gözlerimi kapatır varyanta olduğumu düşlerim .. Antalyada yaşamak bir ödüldür herkese nasip olmaz belki ben de bir gün tekrar oraya yerleşirim kimbilebilir :)
    Çok güzel bir yazı olmuş kendimi bi an orada hissetim elinize kaleminize sağlık
    Bi de varyantta o yeni açılan yer değilde yaz kış açık olan varyant restaurant var orasını da çok severim müzikleri de çok hoştur :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Varyant Restaurant'ı ben de çok severim, sık sık giderim, manzara olağanüstüdür oradan. Geçenlerde garsonlardan birine kızdım biraz ara verdim ama sonunda dayanamadım yine başladım gitmeye :) Lakin bu kez simitime eşlik edecek çay gerekti o yüzden daha basit bir cafeyi seçtim. Antalya baharlarda müthiş, cidden ödül orada yaşamak ama yazın hafazanallah, cehennem ki nasıl :) O yüzden yazları direksiyonu Ankara'ya kırıyorum :)
      Güzel sözlerinize teşekkürler, dilerim günün birinde yine Antalya'ya yerleşirsiniz...

      Sil
  2. Ne güzel anlatmissin,bayildim! Bende oradaydim, tam arkanda,görmedin beni! Seviyorum böyle postlarini...

    YanıtlaSil
  3. "ergen hörleği"

    sayenizde yepyeni bir deyim öğrendim. hörlek ne demek google'a baktım hemen. çok sevdim. ne güzel sözmüş o öyle :)) teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Bu yazıları toplayıp bir öykü kitabına dönüştürebilirsiniz bence, elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Sizin leylak sevginizden kendimede bulaştırarak aldığım ağacımı yeni hayat verdiğim bahçemin en güzel köşesine yerleştiriyorum.büyüyen ağacım ile birlikte yeşertmeye çalıştığım bloguma sizi de bekliyorum www.defneninrenklibahcesi.blogspot.com

    YanıtlaSil
  6. Notumu aldım mutlaka okuyacağım.

    YanıtlaSil