.

.
.

10 Temmuz 2014 Perşembe

GÜNLÜK


Gün batmaya yüz tutarken Ankara binalarının camlarında yangınlar çıkar. Denizsiz, özelliksiz bu bozkır şehrini sevmek için ya burada doğup büyümek ya da böyle incelikler keşfetmek lazım, "Ah kimselerin vakti yok/Durup ince şeyleri anlamaya" dese de "İlkyaz" şiirinde Gülten Akın. Kaldırımda yürürken önünüze pat diye düşen bir at kestanesi, baharda evlerin bahçelerinden taşan leylaklar, bulvarlara gölge yapan akasyalar, Sakarya'dan yükselen çişle karışık bira kokusu, Yüksel Caddesi'ne açılan sokakların kalabalığı ve kitapçıları, Akman'da bir bardak boza, Kurtuluş Parkı'nda sizi göklerden selamlayan "Kuşlu Kadın", Kuğulu Park'ın pis havuzunda yüzen kendini beğenmiş bir kuğu, ağzınızda çıtırdayan hafiften yanık Ankara simidi, Evkaf Apartmanı'nın kunt duvarları, Küçükesat semtinin hepsi "B"harfiyle başlayan sokak isimleri, modern ve yüksek apartmanların beline yaslanmış eski mi eski bir Ankara evi, 2. Meclisin bahçe duvarlarındaki çocukluğumdan kalma taş küreler, Ulus'taki Eyüp Sabri Tuncer mağazasının yıllanmış yer karoları, Hanif Çarşısı'nın spiral merdivenleri, Ziraat Bankası'nın önündeki, her baktığımda "Hadi bana müsaade, kalkayım artık" diyormuş gibi gelen koltuğa oturmuş Mithat Paşa heykeli, Hal'in cıvıltılı kalabalığı, pastırma kokusu, Akün Sineması, Opera Binası, kar yağdığında Botanik Bahçesi, güneş batarken Kale'nin uzaktan görünüşü, merdivenli yokuşlar ve şu anda aklıma gelmeyen ayrıntılar kitsch ötesi saat kulelerini, şehire girişlerdeki ne işe yaradığı belirsiz kapıları, yapay şelaleleri, çakma kaleleri, bir örnek parkları görmezden gelmeye değer. Keşke Set Kafeterya ve Büyük Ankara Muhallebicisi de hala varlığını sürdürebilseydi.

Şu aralar yaz aylarında muhatabım Ankara ile. Seçim zamanı sıcakta Antalya'ya gidip yorulmamak için ikameti geçici olarak buraya aldırdık lakin YSK'nın internet listelerinde adımız görünmedi. Muhtarla görüştük ve sebebi anlaşıldı. Nüfusa kayıtlı olduğumuz yer yerel seçimlerde belediyelik olmaktan çıkarılıp mahalle yapılmıştı, nüfus kayıt bilgileri değişmiş bu nedenle. Muhtarın listelerinde adımızı bulduk ama oy kullanabilmemiz için nüfus kağıtlarının değişmesi gerekiyormuş. Değiştirdik, hem de 10 dakikada. Yalnız fotoğraf çektirmeye üşendiğim için elimde bulunan ve beni bir acuze gibi gösteren en çirkin fotoğrafımı kullanmak zorunda kaldım. Şimdi yepisyeni ve acaip kötü fotoğraflı bir nüfus kağıdına sahibim ama beis yok, malzeme ortada nasılsa :)

1038 sayfalık okuma maceram iyi gidiyor, henüz beşte birini okuyabildim ama uzun zamandır okuduğum en iyi kitap olacakmış gibi geliyor "İri Memeler ve Geniş Kalçalar". Sanki Marquez'in Uzakdoğu şubesi tarafından yazılmış, çok kahramanlı, hafiften fantastik, hayal gücünü zorlayıcı, gayet akıcı bir kitap. Bir de taşıma zorluğu olmasa. Bu aralar müziğim ise "Metin Altıok Şiirlerinden Şarkılar/Anka" isimli albüm, şairin şiirlerinden bestelenip çeşitli sanatçılar tarafından seslendirilmiş şarkıları her dinleyişimde yüreğim titriyor:

"Bilmem ki ne diyeyim
Sana örselenmemiş;
Dostluğun böğründe sancı,
Sevgi toza belenmiş
Havı dökülmüş sevincin
Bir an önce gel buraya
Karpuz, kavun yiyelim"

Metin ALTIOK


8 yorum:

  1. O at kestanesi Ankara'da Kızılay meydanında benim de kafama düşmüştü. :))

    YanıtlaSil
  2. Google'a ► hale35 ◄ Yaz ilk çıkan siteye gir

    YanıtlaSil
  3. Canım şehrim :) Sevabıyla günahıyla seviyorum her şeye rağmen. Kızsam da, çemkirsem de seviyorum bir yanımla. Çocukluğumun geçtiği semt Küçükesat'ın bahsi geçince içim pır pır ediyor. Ne güzel kavak ağaçları vardır ara sokaklarda. Beraber büyüdük onlarla.

    Üzüldüğüm nokta şu ki, çektiğin fotoğraftada görüldüğü şekilde bu şehrin ciddi bir "imaj" sorunu var. Evler çok sevimsiz :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hangi şehrin imaj sorunu yok ki? O güzelim Antalya'yı gelip bir görsen ne çirkin binalar var, estetik yönümüz sıfır ne yazık ki. Ankara'da benim çocukluğum ve ilkgençliğimde ne kişilikli binalar vardı, Kızılay boylu boyunca onlarla kaplıydı, şimdiyse iğrenç, rant pazarı. Ondandır işte ince noktaları arayıp bulmamız...

      Sil
  4. Sabah sabah çok lezzetli bir yazı okudum. "İşte Leylak bu" dedirten türden. Benim çok sevip hep etkilendiğim.Duygun öyle güzel geçti, öyle zevkle okudum ki Ankara' ya taşınasım geldi.
    Ve alttaki dizeler...Tüm değerleri kendi elimizle tırpanlıyoruz. Dostluklarımızı neredeyse bilerek yıpratıyor, sevgiyi adeta küçümsüyor, böylece sevinçlerimizi gölgeliyoruz. Ve etrafımızda bir dilim karpuzu paylaşacak "gerçek" bir sevgi bulmak gittikçe zorlaşıyor. Dizeler zihnime çakıldı kaldı. Baş köşeye hem de.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asucum sağol canım benim. Giderek bir taşra kentine dönüşen başkenti sevmek için böyle incelikleri bulmak zorundayız, gönül borcumuz var şehre en azından.
      Dizelere gelince içim yanıyor desem yalan olmaz, aklıma fikrime sığdıramıyorum yaşananları. Ve nasıl güzel şiirlerdir bunlar, CD'yi dinledikçe burnumun direği sızlıyor. Sana aynı dizelerin şarkıya dönüşmüş halinin linkini vereyim, seversin biliyorum.
      http://www.youtube.com/watch?v=DgW8d21BF3U&feature=share

      Sil
  5. Açıkcasıçok bir yerini göremedim ama geldiğimde Ankara yı pek sevmedim :(
    Bir yeri sevmek için orda doğmuş olmak ya da çocukluk gençlik zamanlarını orda yaşamak çok önemli galiba,ne kadar çirkinleşsede görüntü insan özlüyor uzaklaşınca...Senin yazılarından fotoğraflarından sevdim Ankara'yı birde tanıdığım dostlar hatrına ;) öperim.

    YanıtlaSil