.

.
.

16 Ekim 2009 Cuma

MUHABİRİNİZ PORTAKAL ÇEKİRDEĞİ ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ'NDEN BİLDİRİYOR 4

Kuşluk vakti yine yollardaydım (bu kuşluk vakti lafına bayılırım ben, masalda yaşıyormuşum gibi bir duygu yaratır bünyemde). Bindiğim otobüs 25 yıl boyunca kesintisiz çalışıp emekliye ayrıldığım okulun önünden geçerken kendimi zorladım; hani böyle bir duygu kırıntısı, hissiyat kımıltısı, gözyaşı sızıntısı falan olacak mı diye, nafile. Duygularım taşlaşmış, umurumda bile olmadı, sadece dış cephe boyası yenilenen okula renk olarak seçilen pembe tonunu beğenmedim, anında aramızın pek parlak olmadığı müdürün zevksizliğine bağladım olayı ve çevirdim kafamı yan tarafa. Aa, bir de baktım yanımda bir yeni yetme oturmakta. Çocuksu yüzünde yeni çiçek açmaya başlayan ergenlik sivilceleri, çenede seyrek bir-iki sakal teli, burun yüze göre aşırı büyümüş, saçlar yağlanmaya başlamış. Sağ bileğinde üzerinde barış amblemi olan deri bir bileklik, boynunda iri siyah taşlardan dizilmiş, erkek çocuğuna pek yakışmayan bir kolye. Üst baş sıradan, spor ayakkabıları üzerindeki kocaman ambleme rağmen ben taklidim diye bağırmakta. Elindeki anahtarlığı bıçkın bir edayla sallamaya çalışıyor ama beceremiyor, hala prova aşamasında. Düşündüm, eğer koruyup kollayan bir ailesi yoksa geleceği dün izlediğim filmdeki Çaça'dan pek farklı olmayabilir. Ossaat duygulandım işte, geride bırakılan 25 yılın okul için sağlayamadığı hislenmeyi yanımda oturan ergenliğinin başındaki bu ufaklık 5 dakika içinde yarattı. Boğazıma bir yumru gelip oturdu, içim şefkatle doldu, o yağlı saçlı kafasını okşamak istedim. Öğretmenlik kana karışan bir mikrop gibi, bıkıp usansan da, emekli olsan da, aradan yıllar geçse de, çalıştığın yerin sağlayamadığı duygu yoğunluğunu okuttuğun öğrencilerin yaşındaki biri ortaya çıkarıveriyor. Neyse ki filmin başlama saati yaklaşıyordu da durakta inip acele sinemanın bulunduğu AVM'ye dalarak sildim kafamdan gördüklerimi.


İzlediğim ilk film Pelin Esmer'in "11'E 10 KALA"sı oldu. Filmin en önemli iki oyuncusu kapıcı rolündeki Nejat İşler ile koleksiyoncu yaşlı adam rolündeki Mithat Esmer idi. Aslında rolündeki demek yanlış, çünkü Mithat Esmer yönetmen Pelin Esmer'in amcası ve gerçekten filmdeki gibi müthiş bir koleksiyoncu yani adam kendini oynamış. Eline geçen herşeyi, bilhassa kitap ve basılı yayınları biriktiren yaşlı Mithat Bey'den, oturduğu apartmanının deprem tehlikesi nedeniyle yıkılmasına karar verilince dairesini boşaltması istenir. Onca eşyanın taşınmasındaki zorluk ve Mithat beyin alışkanlıklarına bağlılığı yüzünden herkes taşındığı halde kapıcı Ali ve yaşlı adam boş apartmanda yaşamaya devam ederler. Ama bu böyle sürmeyecek, sonunda Mithat Bey iyice yalnızlığa gömülecektir.

Gerçek bir öyküden hareketle çekilen filmi başarılı buldum. Nejat İşler malum, güzel iş çıkartır her daim. Mithat Esmer"in vurgulama ve seslendirme hatalarını saymazsak izlenebilir nitelikte bir oyunculuk sunuyor o da bize. Hasılı memnun çıktık sabah seansından. İzlediğimiz film gala filmi olmadığı ve Kültür Merkezi salonunda oynamadığı için gözümüze çarpan tek oyuncu tuvalet kapısında selamlaştığımız Selda Alkor oldu.

Öğleden sonra bir Rus filmi izledim: "KAĞITTAN ASKER". Yönetmenliğini Alexey Germen Jr.'nin yaptığı film Kazakistan'da Baykonur Uzay Üssü'nun kuruluş yıllarında, uzaya ilk insanlı füzenin fırlatılma sürecini anlatan bir filmdi. Üsde görevli bir doktorun kozmonotların hazırlık aşamasında çektikleri zorluklar ve uzaya gittikten sonra geri dönüp dönmeyecekleri yönündeki kuşkularından dolayı çektiği psikolojik sıkıntıları konu alıyor. İlginç bir konuydu belki ama o kadar uzatılmış sahneler ve bitmez tükenmez diyaloglar vardı ki bıktırdı. Sıkıntıyla izledik ve film bitiminde oyunculardan biriyle yapılacak söyleşiyi bile beklemeden ayrıldık salondan.

Yarın festivalin son günü. Muhtemelen bir film daha seyrederim, kapanış ve ödül törenini ise TV'den izleyeceğim. Gördüğüm filmler içinde tek bir adayım var; en iyi ya da yardımcı erkek oyuncu dalında Volga Sorgu. Bakalım, yarın akşam belli olur herşey. Görüşmek üzere...

Not: Sevgili Yasemin Venüs heykellerinin altın yaldızlı rengini sevmediğini yazmışsın. Atatürk heykeli konusunda sana hak veriyorum ama adı üstünde bu festival Altın Portakal olduğu için heykellerin altın rengi oluşu yıllardır süren bir gelenektir. Sevgiyle...

6 yorum:

  1. yarın son mu üzüldüm ben şimdi..gelmeyi planlıyordum...

    YanıtlaSil
  2. Sular seller gibisin örtmenim. Okumaya başladığımda partnerimin beni havaya kaldırdı ve elleri üzerindeki bir pozisyonda buzda kayarmış hissinde devamını getirdim yazının. O ergenin Çaça'yla örtüşmesindki düş gücün, çocuğa olan duygularının şefkata dönüşmesi evresi.. Bir film düşünebilen, duyabilen birine neler yapıyor?
    İlk film ilgince, ikincisi sıkıntılıya benziyor :D ki sen notunu vermişsin, bize söz düşmez :)
    Ömür Gedik'i protesto edip film afişlerini senden okuma eylemi başlatacağımdır :D

    YanıtlaSil
  3. Canım benim. İlk bölüm burnumun direğini sızlattı. Benzer duyguları ben de o kadar çok yaşıyorum ki. Farklı olarak köpekleri de ilave edbiliriz. Bir tarafımız katılaşırken, bir yanımız eriyip akıyor.
    Türk filminin özgün, hoş bir konusu varmış. Rus filmi de tipik festival yapımı. İllaki biraz sıkmalı biraz da kafa karıştırmalı yoksa ödül gelmez hesabı. Ama nasıl okumuşum yazını. Yarın biteceğine hem üzüldüm hem de sevindim. Sen de biraz oturup dinlenirsin.
    Bugünkü bilgilendirme için de sonsuz teşekkürler...
    Sevgiler canikom...

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Leylak Dalı, sayende Altın Portakalı takip etmiş oldum sağol.Anlatımına,seyrine,yorumunlarına.
    Bitişten sonraki yazının konu başlığı" Festivalin ardından" konusununda gözlemlerinin olmasını rica ederim.
    Bu arada dolmuşta yanındaki genç için hissettiklerine gelince, işte dedim bir yüreğin atması bu olsa gerek.
    Sevgili asuman hanım, köpekler konusunda uzayın derinliklerine kadar katılıyorum size.
    Özellikle oğluşum Lucky kaybolduğundan beri daha da ortaya çıkan bir duygumdur bu. Nedense artık sokata dilencileri, 2 ayaklı yardıma muhtaçları değil, bir köşede atılmış gibi, başı iki ön ayaklarının arasında yola yatmış köpekçikleri seçer oldum, sadece onları görüyorum. Elimden geldiğince doyuruyor,okşuyor bazende şişemdeki suyla elimden su içiriyorum.
    neyse öpüyorum hepiniz, bir de ıslak burunlu sokak köpekçiklerini. Domuz gribi insandan geçer ama onlardan bişi geçmedi bana sevgiden başka.

    YanıtlaSil
  5. gözlem de gözlem hani :)
    sadece gözlemedi bize de gösterdi !

    YanıtlaSil
  6. valla seninle birlikte salon salon gezdik. Bir bakarsın seneye tam da bu zamanda gelirim Antalyay sırf seninle festivali takip etmek için :)))
    Nejat İşler hem iyi oyuncu hem de pek bi yakışıklı. Biliyosun bizim nesil yakışıklıdan anlar. Ne de olsa Alain Delonlar, Robert Redfordlar gördük biz heheheh

    Çok selam çok sevgi Antalya ya

    YanıtlaSil